Değerli okurlar, bu satırları kaleme alırken aslında kelimelerin yetmeyeceğini biliyorum. Çünkü konu yalnızca bir bürokrat, bir vali ya da bir devlet adamı değil. Konu, bir çocuğun gönlünde taht kuran, bir toplumun vicdanında karşılık bulan, devletin şefkatli yüzünü gösteren bir isim: Erzincan Valisi Hamza Aydoğdu.
Bugün bu yazıya vesile olan ise benim oğlum Emir. Henüz 13 yaşına yeni girdi. Küçük yaşlardan bu yana siyasete ve tarihe özel bir ilgisi var. Özellikle yakın tarihi çok severek okuyor, araştırıyor. Bunun yanında yazılıma da merak salmış durumda. Bilgisayar başında kendi projelerini üretmeye çalışan, hayalleri olan bir çocuk. Ama onun en dikkat çekici yanı, insanlara karşı kurduğu bağ, onlara yüklediği anlam ve onlardan aldığı ilham.
Emir, Hamza Aydoğdu ile ilk kez Aksaray Valisi olduğu dönemde tanıştı. Çocuk aklıyla ama büyük bir heyecanla karşısına geçtiğinde, Hamza Vali ona hiç küçümseyici bir gözle bakmadı. Tam tersine, ona adeta bir dostuna, bir evladına, bir kardeşine yaklaşır gibi yaklaştı. Ve o gün Emir'in hayatında unutamayacağı bir cümle söyledi:
"Projelerin olursa, önerilerin olursa her zaman bana söyleyebilirsin. Benim kapım sana daima açık."
Bir düşünün… On yaşına yeni girmiş bir çocuk, hayatında ilk kez bir vali ile karşılaşıyor ve o vali ona, fikirlerini paylaşabileceğini söylüyor. Bu yaklaşımın Emir'in dünyasında nasıl bir iz bıraktığını tahmin etmek güç değil. İşte o günden sonra Emir, Hamza Aydoğdu'ya derin bir hayranlık beslemeye başladı. Onu sadece bir devlet görevlisi olarak değil, örnek alınacak bir insan olarak görmeye başladı.
Kübra Öğretmen'in Gözyaşları ve Hamza Vali'nin Duyarlılığı
Geçtiğimiz günlerde ülke gündemine düşen bir haber, Emir'in bu sevgisini yeniden pekiştirdi. Erzincan'da yaşanan bu olay aslında Hamza Aydoğdu'nun nasıl bir yürek taşıdığının en somut göstergesiydi.
Vali Aydoğdu, bir gün yolda Kübra isimli bir öğretmenle karşılaşıyor. Öğretmen, gözyaşlarını tutamayarak Valisine yaklaşır. Elinde büyük bir yük, yüreğinde büyük bir endişe vardır. Öğrencilerinden biri hukuk fakültesini kazanmıştır. Ama öğrencinin babası üç aydır yoğun bakımda yaşam mücadelesi vermektedir. Evdeki maddi imkânsızlıklar, bu gencin eğitim hayallerinin önüne set çekmektedir. Öğrenci, Burs veyurt bulmak zorundadır. Çünkü ailenin bu yükü karşılaması mümkün değildir.
Kübra öğretmen, gözyaşları içerisinde durumu Erzincan Valisine anlatır. Hamza Aydoğdu ise onu büyük bir dikkatle dinler. Bürokratik bir soğuklukla "yazılı talepte bulunun" demez, işi zamana bırakmaz. Oracıkta öğrenciyi arar, onunla telefonda görüşür. Ve genç öğrenciye şu müjdeyi verir:
"Hiç merak etme evladım, sen yalnız değilsin. Ben senin yanındayım, gereken ne varsa yapılacak."
O an yalnızca öğretmenin değil, Valinin de gözleri dolar. Hamza Aydoğdu, gözyaşlarını tutamaz. Çünkü mesele yalnızca bir öğrenciye yardım etmek değil; bir gencin hayallerinin yarıda kalmaması, bir annenin, bir öğretmenin yüreğine su serpmektir. İşte bu yüzden Hamza Vali, o an sadece bir bürokrat değil, adeta bir baba, bir dost, bir yol gösterici olmuştur.
Emir'in Sözleri
Bu haberi evde Emir'le birlikte izledik. Kübra öğretmenin gözyaşlarını, Hamza Vali'nin samimiyetini, telefonda öğrencinin aldığı o büyük müjdeyi gördüğünde Emir bana dönüp şu cümleyi kurdu:
"İşte baba, ben Hamza Valiyi boşuna sevmemişim."
13 yaşında bir çocuğun dilinden dökülen bu söz, aslında koskoca bir toplumun hislerine tercüman değil midir? Emir'in gözünde Hamza Aydoğdu, artık sadece tanıştığı bir vali değil; iyiliğin, samimiyetin, merhametin simgesi haline gelmiştir.
Devletin Şefkatli Eli
Bugünlerde sık sık şunu sorguluyoruz: Devlet halkın gözünde nasıl itibar kazanır? Yalnızca büyük projelerle, dev yatırımlarla mı? Yoksa vatandaşın gönlüne dokunarak mı? Bana kalırsa Hamza Aydoğdu'nun bu örneği, ikinci seçeneğin en güçlü ispatıdır.
Bir öğrencinin hayatına dokunmak, bir öğretmenin gözyaşlarını silmek, bir ailenin yükünü hafifletmek… Bunlar belki büyük haber manşetlerinde yer almaz. Ama bir toplumun vicdanında, kalbinde en derin izleri bırakır. Çünkü devletin en büyük gücü, halkın gönlünde kazandığı sevgidir.
Hamza Aydoğdu, görev yaptığı her şehirde bu sevgiyi kazanmayı başarmıştır. Aksaray'da da böyleydi, Erzincan'da da böyle. Onu farklı kılan şey, makam odasının soğuk duvarları arkasına saklanmaması, vatandaşına tepeden bakmaması, tam tersine onunla yan yana, omuz omuza yürümeyi tercih etmesidir.
Emir'in Hayali
Emir, o günkü olaydan sonra bana şunu söyledi:
"Baba, keşke ben de büyüyünce Hamza Vali gibi olsam. İnsanların hayatına dokunsam, onların yaralarına merhem olsam."
İşte gerçek liderlik budur. Bir çocuğun kalbine dokunabilmek, ona rol model olabilmek, onun hayallerini iyilik üzerine inşa etmesine vesile olabilmek… Bence Hamza Aydoğdu'nun en büyük başarısı da budur.
Sonuç
Bugün Emir'in gözünden bir vali portresi çizmek istedim sizlere. Onun gönlünde Hamza Aydoğdu, yalnızca bir devlet adamı değil; aynı zamanda insanlığıyla, merhametiyle, samimiyetiyle örnek alınacak bir şahsiyet.
Kübra öğretmenin gözyaşları, öğrencinin aldığı müjde, Hamza Vali'nin tutamadığı gözyaşları… Bunların hepsi bize bir gerçeği bir kez daha hatırlattı: Devlet, vatandaşına dokunduğu sürece büyüktür. Makamlar geçicidir, ama gönüllerde kazanılan yer kalıcıdır.
Ve ben bir baba olarak, oğlumun böyle bir insanı örnek alıyor olmasından büyük gurur duyuyorum. Çünkü biliyorum ki, bu ülkenin yarınlarını şekillendirecek olanlar; Emir gibi iyiliği, vicdanı, samimiyeti örnek alan çocuklar olacak.
Hamza Aydoğdu ise bu çocukların gönlünde, çoktan büyük bir yer edinmiş durumda.