Şaşkınım…
Ve her geçen gün şaşkınlığım daha da artıyor. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi'nde olup bitenler artık sıradan bir siyasi gelişme değil, adeta siyasi tarihimizin kara sayfalarına geçecek olaylar zinciri hâline geldi.
Son günlerde öyle iddialar gündeme geliyor ki, insanın aklı almıyor. CHP, bir zamanlar "demokrasinin, hukuk mücadelesinin, halk iradesinin kalesi" olarak anılırdı. Bugün geldiğimiz noktada ise CHP, kendi içindeki pazarlıklarla, çıkar çatışmalarıyla ve şaibelerle gündeme gelir oldu.
Ve ne acıdır ki bu skandalların ardı arkası kesilmiyor.
Mahkemenin Görevlendirdiği Heyet ve Hasan Babacan Krizi
Mahkemenin, CHP İstanbul İl Başkanlığı için beş kişilik bir heyet görevlendirdiğini hatırlayalım. Normal şartlarda bu heyetin amacı, partiyi bir düzene sokmak, yargının gözetiminde süreci sağlıklı bir şekilde yürütmek olmalıydı. Ancak daha en baştan işler karıştı.
Heyette yer alan isimlerden biri, Hasan Babacan, görevinden çekildi. Sıradan bir geri adım gibi görünen bu olayın perde arkasına bakıldığında ise karşımıza oldukça karanlık bir tablo çıkıyor.
İddiaya göre Babacan, bu kararını CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır ve görevden uzaklaştırılan eski İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ile yaptığı bir görüşmeden sonra aldı. Görüşmeye, CHP'li eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mustafa Kul'un aracılık ettiği, ayrıca Parti Meclisi Üyesi Bedirhan Berk Doğru'nun da katıldığı belirtiliyor.
Ve asıl bomba iddia şu: Babacan'a milletvekilliği teklif edildi.
Evet, yanlış okumadınız. Mahkemenin atadığı bir ismin, milletvekilliği gibi siyasi bir vaatte bulunularak saf dışı bırakıldığı söyleniyor. Eğer bu doğruysa, CHP sadece parti içi bir kriz yaşamıyor; aynı zamanda yargı kararlarını hiçe sayarak açık bir şekilde hukuk tanımaz bir tavır sergiliyor.
Kurultay'dan Bugüne: Bitmeyen Şaibeler
Aslında bu tablo kimse için sürpriz değil. Çünkü daha kısa süre önce, 38. Olağan Kurultay'da "delege borsası" iddiaları ayyuka çıkmıştı. Delegelerin adeta bir pazar tezgâhında alınıp satıldığı, oyların menfaat karşılığı yönlendirildiği konuşulmuştu.
Şimdi aynı zihniyetin, mahkemenin görevlendirdiği heyete kadar uzandığını görüyoruz. Bir tarafta yargının iradesi, diğer tarafta CHP kulislerinde dönen entrikalar…
CHP, "adalet yürüyüşü" yapmış bir partidir. Ancak bugün geldiği noktada adaletin değil, kulis pazarlıklarının, masa başı anlaşmalarının partisi görünümüne bürünmüştür.
İl Binasındaki Gizli Görüşme
İşin bir başka boyutu ise görüşmenin yapıldığı yer. Gürsel Tekin'in bile gitmediği bir dönemde, CHP İstanbul İl Binası'nda kapalı kapılar ardında yaklaşık bir saat süren bir toplantı yapılıyor.
Ve toplantıya girerken cep telefonları dışarıda bırakılıyor.
Soruyorum: Bir siyasi partinin il başkanlığında, gizli toplantılar yapmak için neden cep telefonları dışarıda bırakılır? Eğer görüşmede konuşulanlar tertemizse, neden bu kadar gizlilik?
Siyasi hayatımızda şeffaflığın ve dürüstlüğün her geçen gün biraz daha eridiğini biliyoruz. Ancak CHP'nin "halkın partisi" olma iddiasıyla hareket ettiği düşünüldüğünde, bu tür perde arkası pazarlıkların kabul edilemez olduğunu da açıkça söylemek gerekiyor.
Ateş Olmayan Yerden Duman Çıkmaz
Elbette bütün bu anlattıklarımız iddialardan ibaret. Ancak şunu da unutmamak lazım: Bizim kültürümüzde bir söz vardır; "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz."
Bugün CHP hakkında bu kadar çok söylenti dolaşıyorsa, bu kadar çok şaibe gündeme geliyorsa, ortada mutlaka bir doğruluk payı vardır. CHP yöneticileri çıkıp "iftira" diyebilir, "çamur atılıyor" diyebilir ama toplum artık bu açıklamalara inanmıyor.
Çünkü halk, defalarca aynı filmi izledi. Delegelerle ilgili iddiaları unutmuyor, belediyelerdeki kadrolaşmaları hatırlıyor, parti içi hesaplaşmalardan bıkkınlık duyuyor.
CHP Tabanına Açık Çağrı
Burada en büyük görev CHP tabanına düşüyor. CHP'nin gerçek sahipleri, koltuklarda oturan birkaç isim değil, bu partiyi ayakta tutan milyonlardır.
CHP'ye yıllardır oy veren, gönül veren, bu partiye hayatını adamış insanlar; sizlere sesleniyorum:
Eğer bu entrikalara sessiz kalırsanız, eğer bu pazarlıkları görmezden gelirseniz, yarın çok geç olacak. CHP, kendi iç çekişmeleri yüzünden bir gün dağılma noktasına gelirse bunun vebali sadece yöneticilerin değil, sessiz kalan tabanın da üzerinde olacak.
Unutmayın, hiçbir siyasi parti halktan büyük değildir. Eğer bir parti halktan kopar, kendi içine kapanır, kirli pazarlıkların arenası hâline gelirse, o partiyi kurtaracak olan yine halkın kendisidir.
CHP tabanı, bugün ya sesini yükseltecek ya da bu gidişatın altında ezilecektir.
CHP'nin Kendi "Real Ayarlarına" Dönmesi Şart
CHP'nin bir an önce kendi gerçek değerlerine, kendi "real ayarlarına" dönmesi gerekiyor. Atatürk'ün kurduğu bu parti, yıllarını demokrasi, hukuk ve özgürlük mücadelesine adamış bir partidir.
Bugün ise Atatürk'ün emaneti olan bu partide entrikalar, koltuk savaşları ve pazarlıklar konuşuluyor.
Bu tablo, CHP'nin sonunu getirecek bir tablodur. CHP'yi kurultay salonlarındaki sahte alkışlar değil, sokaktaki vatandaşın gerçek desteği ayakta tutar. Ve unutulmamalıdır ki, vatandaşın güveni bir kez kaybedildi mi geri kazanılması neredeyse imkânsızdır.
Sonuç: Çöküşün Ayak Sesleri
Cumhuriyet Halk Partisi, tarihinin en kritik dönemeçlerinden birinde. Bir yanda demokrasiden, hukuktan ve halktan yana olduğunu söyleyen bir söylem; diğer yanda gizli toplantılar, milletvekilliği pazarlıkları, yargı kararlarını delme çabaları…
Bu iki yüzlü tablo sürdürülebilir değil.
Bugün yaşananlar sadece CHP için değil, Türkiye siyaseti için de kara bir lekedir.
Benim tavsiyem, CHP tabanının bu gidişata dur demesidir. Eğer CHP kendi içine kapanmaya, şaibelerle anılmaya devam ederse, o zaman bu partinin tarih sahnesinden silinmesi işten bile değildir.
Ve o gün geldiğinde kimse "biz bilmiyorduk" diyemeyecek.
Benden söylemesi…
Kalın Sağlıcakla…