Tarih, zulme karşı dimdik duran, hakkın ve hakikatin sesi olmayı her şeyin üzerinde tutan kahramanları yazmaya devam ediyor. İşte o kahramanlardan biri de hiç şüphesiz Üstat Bediüzzaman Said Nursi hazretleridir. Onu sadece bir alim olarak değil, aynı zamanda ilim ve irfan yolunda dimdik duran, zulme boyun eğmeyen bir iman eri olarak tanımak gerekir.
Üstat, hayatı boyunca zorlukların, sürgünlerin, mahkemelerin ve zindanların gölgesinde yaşadı. Ancak bütün bu ağır şartlara rağmen tek bir şeyden taviz vermedi: Hakkı konuşmak. Çünkü onun için ilim; sadece kitaplarda duran, raflarda tozlanan bir bilgi yığını değildi. İlim, hakikati haykırmak, hakkı savunmak, zulme karşı dimdik durmaktı. Ve o, bu hakikati hayatının her anına nakşetmiş bir gönül eri idi.
Zulme Boyun Eğmeyen Bir Gönül Eri
Bediüzzaman'ın hayatına bakıldığında karşımıza çıkan en önemli çizgi, onun zulüm karşısındaki dik duruşudur. Defalarca hapsedildi, sürgünlere gönderildi, türlü iftiralara uğradı. Ama hiçbir zaman hakikati söylemekten vazgeçmedi. Bugün nice insanlar küçük bir makam, biraz çıkar veya geçici bir menfaat uğruna susmayı tercih ederken; Üstat, en ağır bedelleri ödemeyi göze alarak hakkın yanında oldu.
Onun mücadelesi sadece bir fikir mücadelesi değildi; aynı zamanda bir iman mücadelesiydi. İnsanlara Allah'a iman hakikatlerini anlatmak, Kur'an'ın nurunu gönüllere taşımak için gece gündüz demeden çalıştı. Karşılaştığı engeller, baskılar ve tehditler, onu yolundan döndüremedi. Çünkü onun tek derdi vardı: Hakkı söylemek ve hakkın rızasını kazanmak.
Hakkı Söylediği İçin Zindanlara Atıldı
Bediüzzaman Said Nursi'nin hayatındaki en çarpıcı gerçeklerden biri, zulme uğramasının tek sebebinin "hakkı konuşmak" olmasıdır. Onu hapse atan, sürgünlere gönderen, hayatını türlü zorluklarla kuşatan sebep buydu. Hakkı konuştu, hakkın tarafında durdu, zalimlerin oyunlarını bozdu.
Ne yazık ki bu duruş, kimi zaman devletin kimi zaman da dönemin baskıcı odaklarının hoşuna gitmedi. Onun sesi kısılmak istendi. Fakat unutuldu ki hakikat, susturulamaz. Ne kadar zindanlara atılsa, ne kadar sürgünlere gönderilse de Bediüzzaman'ın sesi, Nur Risaleleri aracılığıyla milyonların gönlünde yankılanmaya devam etti.
Ölümünden Sonra Dahi Rahat Bırakılmadı
Üstat Said Nursi'nin hayatındaki trajedilerden biri de ölümünden sonra yaşandı. Onun kabri dahi birilerine rahatsızlık verdi. Düşünün ki, bir insan ömrünü ilme, iman hakikatlerine, Kur'an'a hizmete adamış; zindanlarda, sürgünlerde ömür tüketmiş… Fakat ölümü bile bazılarını korkutmuştu. Onun naaşı mezarından çıkarılıp bilinmeyen bir yere taşındı.
Bu, bize şunu gösteriyor: Said Nursi sadece yaşarken değil, öldükten sonra bile birilerinin korkulu rüyasıydı. Çünkü hakikatin sesi susturulamaz. O ses, toprağa gömülse dahi yankısını sürdürür. Onu kabirden çıkarmakla susturabileceklerini sananlar, aslında hakikatin daha güçlü duyulmasına sebep oldular.
Onun Mirası: Hakikat ve Cesaret
Bediüzzaman'ın bize bıraktığı en büyük miras, ilimle birlikte cesaretidir. O, hakikati sadece bilmekle kalmadı, onu her yerde savundu. Çünkü hakikat sadece bilmek için değil, yaşamak ve yaşatmak içindir. Onun mücadelesi, bugün bizlere de ışık tutuyor.
Bugün bizler, onun mirasını anlamak ve hakkı konuşma noktasında ondan ders almak zorundayız. Eğer bir toplumda alimler susarsa, basın susarsa, aydınlar korkarsa; zulüm kök salar. Ama hakkın sesi yükselirse, zulmün kökü kurur. Said Nursi'nin hayatı, işte bu gerçeğin en açık göstergesidir.
Son Söz
Üstat Bediüzzaman Said Nursi hazretleri, bir ilim neferi olarak tarihte eşsiz bir yere sahiptir. Onun davası, makam, mevki, şöhret veya dünya menfaatleri davası değildi. O, sadece ve sadece hakkın davasını güttü. Bu uğurda bedeller ödedi, ama asla geri adım atmadı.
Bugün bizlere düşen görev, onun bu dirayetini, imanını ve cesaretini örnek almaktır. Hakkı söylemekten korkmamak, zulme karşı dimdik durmak ve hayatımızı hakikat uğruna yaşamak… İşte Bediüzzaman'ın yolundan gitmek budur.