Mustafa Şahin Bülbül

Kimliğin Uçuşu ve Kafka’nın “Dönüşüm”ü

28.08.2025 13:00
Haber Detay Image

Bir sabah başka biri olarak uyanmak bazen organik bir kabus değildir; toplumsal bir anlatıdır. Psikolojinin "füg" dediği şey, Latince fuga kökünden gelen bir "uçuş"u imler: kişi yoğun stresin ardından kendi öyküsünden kopar, otobiyografik belleği sislenir, kimi zaman yeni bir yere gider, yeni bir kimlik takınır; bittiğinde de bu dönemi hatırlamaz. DSM-5'te bağımsız bir tanı olmaktan çıkarılıp "disosiyatif amnezi — füg ile" belirleyicisine dönüştürülmesi boşuna değil; mesele tek başına unutmak değil, kimliğin sürekliliğinin yarılmasıdır.

Tez cümlesi: Dönüşüm'de Gregor Samsa'nın "böceğe dönüşmesi", biyolojik bir mucize ya da sadece fantastik bir oyun değildir; emek rejiminin ve aile borç ekonomisinin ağırlığı altında kimliğin sessizce evini terk edişinin alegorisidir. Bir başka deyişle Kafka, "yer değiştirerek kaçan" bireyin değil, aynı odada kalarak silinen bireyin hikâyesini yazar.

Gregor, yatağında o ünlü bedensel yabancılıkla uyanır ama takvimi, treni, patronu ve borçlarını hâlâ bilir. Bu ayrıntı önemlidir: Klişe bir amnezide kişi dününü hatırlamaz; Gregor ise her şeyi hatırlar ama kendi olma hissini sürdüremez. Sesini çıkarır, kimse anlama kapasitesini ona ayarlamaz; konuşması, aile kulakları için artık "gürültü"dür. Fügün özündeki kopma duygusu burada bedenin diline çevrilir: "Ben" anlatısı parçalanır, geriye refleksler, içgüdüler, ışık–gölgeye sığınma kalır. Sanki ruh uzaklaşıp beden otomatiğe alınmıştır.

Ailenin tepkisi de küçük bir laboratuvar deneyidir. İlk gün şaşkınlık, ikinci gün uyum, üçüncü gün unutma. İsimler yerine işlevler konuşulur: "Eve para getiren" gittiğinde, geriye kalan "Gregor" değildir. Bu, bireysel bir fügden fazlasıdır; kolektif bir amnezidir. Evin dili, akrabalığın hatırlama kapasitesini değil, işlev atama mekanizmasını çalıştırır. Anne–baba–kız kardeş üçlüsü, kısa sürede yeni bir denge kurar; Gregor odasında adım adım görünmezlik kazanır. Kafka burada toplumsal hafızanın zalim ekonomisini gösterir: Hatırlanmak için işe yarar olmak gerekir.

Dönüşümün ekonomi politiği net: Gregor'un "böcek" olması, onun tembelliğine verilmiş grotesk bir ceza değildir; borcun ve patron tahakkümünün insana giydirdiği kabuğun görünür hâlidir. Fügün "kaçış"ı, fiziksel bir seyahat biçiminde gerçekleşmez; kimlikten kaçış biçiminde, aynı odanın içinde yaşanır. Gregor evden gitmez ama ev ondan gider: dili, sesi, görünüşü, adı tek tek hükmünü yitirir. Aile onu beslemekten çok "saklar"; toplumun etik normu, merhametten çok ızdırapsız tasfiyeyi tercih eder.

Bedenin öyküyü ele geçirdiği bu sayfalarda en trajik olan, Gregor'un hâlâ "iyi bir evlat" refleksiyle düşünmesidir. Fügün klinik olgularında kişi, füg bittiğinde dönemi hatırlamaz; Gregor ise her gün azalarak hatırlar. Bunun adı, felaket karşısında insanın kendisini mantıklı gerekçelerle avutmasıdır. Kafka'nın keskinliği burada parlar: Ailenin "iyiliği" ve "uygarlığın terbiyesi" aslında unutmanın yağlayıcısıdır. Sessiz, kibar, düzenli… ama yok sayıcı.

"Peki bu füg müdür?" sorusuna gelince. Tıbbi bir dosyaya çevirmeye kalkarsak hayır: Yer değiştirme yok, "yeni kimlik" beyanı yok, süre sonunda geriye dönüp hatırlamama yok. Ama edebiyatın işi tam da budur; klinik kategorilerin tematik iskeletini alır, insanlık durumunun içine yerleştirir. Dönüşüm, fügü kavramsal metafor olarak kullanır: Stres–kaçış–unutma üçlüsünü, çarpıcı bir bedensel imgeyle içeri çevirir.

Bugünden baktığımızda kitap, yalnızca modern bürokrasinin sıkıcılığına yazılmış bir ağıt değildir. Sosyal medyanın hızında, işlerin "proje"leştiği çağda kimliği parçalı kullanma alışkanlığımız, Kafka'nın odasına ürkütücü bir ışık sızdırır. Bir ekranda "iş benliği", diğerinde "ev benliği", başka bir yerde "görünür benlik"... Hepsi aynı kişiye ait ama hiçbiri bütün değildir. Gregor'un yatağına uzanan gölge, her gün küçük küçük hepimizin üzerine düşer.

Bu yüzden Dönüşümü kapattığımızda akılda kalan yalnızca dev bir böcek değildir. Daha ziyade, unutan aile, unutulan emek, unutulmayı kabullenen ben'dir. Füg, klinikte bir belirti olabilir; edebiyatta ise etik bir soruya dönüşür: "Bir insanı ne kadar süre görmezden gelirsek, sonunda gerçekten yok olur mu?"

Kapanışı bir sahneyle düşünelim: Kapı aralığından sızan ince bir ışık, odanın karanlığını yarıp yatağa düşer. Işık aileden gelir ama aydınlatmaz; gölgeyi belirginleştirir. Kafka'nın asıl marifeti de burada: Karanlığa değil, ışığın işe yaramayışına baktırır. Çünkü bazen kimlik, bir fenerin aydınlatacağı bir şey değil, hatırlama iradesinin koruyacağı bir bağdır. O bağı bıraktığımızda, kimse evi terk etmeden ev kendiliğinden boşalır.

Yazarın Tüm Yazıları

title