Bazı yangınlar siren sesiyle değil, evin içindeki konuşmaların kısılmasıyla anlaşılır. Tükenmişlik böyle bir şeydir: Önce sesiniz kısılır, sonra iştahınız, merakınız, sabrınız… En son kendinizi duyamaz olursunuz. Uzun yıllar "kişisel zaaf" diye anlatılan bu tablo, aslında yönetilemeyen kronik stresin sonucudur ve evin kapısından içeri çoktan girmiştir. İşte tam bu nedenle tükenmişlik, yalnız bir "iş sağlığı" meselesi değil; Aile ve Sosyal Politikalar alanının da kalbinde duran bir konu.
Özgüven, "tilkinin ben uçarım demesi" değildir; bu hayalciliktir. Gerçek özgüven, özüne güvenmek ve sınırlarını gerçekçi görmek demektir. "Hayır" diyebilen, molasını savunabilen, yardım isteyebilen çalışan ve bakım veren, kurum için de aile için de bir şanstır. Sınır koymayı bir kusur değil yetişkinlik sayan kültürler tükenmişliği daha az üretir.
"İkigai"yi moda bir kariyer hedefi zannetmeyelim. O, hayatın gündelik anlamını sürdürme pratiğidir: Sabah kalkınca niçin kalktığını bilmek, akşam yatağa uzanırken günün içinde küçük de olsa bir değer bıraktığını hissetmek. Aile politikası diliyle konuşursak, insanlara yalnızca iş değil, anlam üretme olanağı da vermek zorundayız: bakım izinleri, gönüllülük kanalları, esnek görevler, hobi ve öğrenme kulüpleri… Bunlar "lüks" değil, tükenmişlik karşısında koruyucu faktördür.
Yaşlısına, hastasına, engelli yakınına bakan milyonlarca kişi, mesai bittiğinde ikinci bir mesaiye başlıyor. Bu görünmez emek; uykuyu, sağlığı, ilişkileri kemiriyor. "Aile güçlüdür, bir şekilde halleder" iyi niyetli bir cümle; ama çoğu zaman yalnızlığın üstünü örten bir battaniye. Bakım verenlere nefes alma hizmetleri (geçici bakım), psikososyal destek, akran grupları, vergi/prim teşvikleri ve esnek çalışma hakkı tanımak, hem aileyi hem ekonomiyi korur. Çünkü tükenmiş aile, uzun vadede daha yüksek sosyal maliyet demektir.
Tükenmiş insan "tembel" değildir; yorulmanın mantığı kalmamıştır. Bu yüzden görüşmelerimizi, kişiyi suçlayan değil konumlandıran bir şemayla yürütelim. Adı: Sorun–Kişi–Çözüm üçgeni.
1. Sorun: Yük nerede? İş yükü mü, adaletsizlik mi, değer uyuşmazlığı mı?
2. Kişi: Beden ve duygu ne söylüyor? Enerji, uyku, alaycılık, motivasyon…
3. Çözüm: Bugün atılabilecek en küçük adım ne? Hangi destek, kimden?
Bu üçgen, kişiyi "sorunun kendisi" olmaktan çıkarır; özne olarak merkeze alır. Çoğu zaman konuşmanın sonunda dünya değişmez; ama kişi yönünü bilir. Yön, umudu besler.
Kullandığımız kelimeler duygularımızı çerçeveler. "Her şey bitti" dediğimizde umutsuzluğu büyütürüz; "Şu anda kapasitem dolu, destek istemem gerek" dediğimizde hem kendimize merhamet, hem de çevreye netlik sunarız. Danışmanlara, yöneticilere, aile büyüklerine düşen görev; cümleleri yargıdan desteğe çevirmektir: "Neden yetiştiremedin?" yerine "Ne engelledi, nasıl destek olalım?" demek, bazen bir ilaçtan daha etkilidir.
Tercihlerimiz geleceğimizi şekillendiriyor; ama seçmediklerimizin daha iyi ya da kötü olduğunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Bu yüzden tükenme anında karar vermeyi, sonsuz karşılaştırmaların cehenneminden çıkarıp yeterince iyi olana indirgemek gerek. "Bu ay içinde izne çıkmak, üç ay sonra tükenmekten iyidir" gibi. Kurumların da mükemmeliyet tuzağını besleyen performans göstergelerini gözden geçirmesi şart.
Değişim, çoğu zaman "büyük kararlar"la değil, küçük ama ısrarlı adımlarla olur. Bir dakikalık nefes arası, öğle tatilinde beş dakikalık yürüyüş, mesai sonrası yarım saatlik ekran diyeti, haftada bir akran buluşması… Süreklilik, bu küçük adımları hayatın dokusuna işler. Ailede de kurumda da hedefimiz; tek seferlik motivasyon şovları değil, alışkanlık ekosistemi kurmak olmalı.
Politika: Neyi hemen yapabiliriz?
• Aile dostu düzen: Esnek çalışma, ücretli bakım izni, erişilebilir çocuk/yaşlı bakım hizmetleri.
• Çevrimdışı kalma hakkı: Yönetici eğitimleriyle ve operasyonel protokollerle desteklenen gerçek bir "mesai dışı sessizlik".
• Kurumsal tarama–iyileştirme döngüsü: İş yükü, özerklik, ödül, topluluk, adalet, değer uyumu başlıklarında yıllık kontrol listesi; çıkan sonuçlara göre iş tasarımı.
• Bakım verenlere görünür destek: Respite hizmeti, danışmanlık, akran grubu, teşvik.
• Dil eğitimi: Yöneticiler ve aile danışmanları için kısa "yeniden çerçeveleme" ve "çözüm odaklı görüşme" programları.
• İkigai atölyeleri: Çalışanların tek role hapsolmadığı, anlam çeşitliliği sunan görev rotasyonu; küçük gönüllülük kanalları.
Tükenmişlik, "daha dayanıklı olalım" çağrısıyla çözülecek kadar basit değil. Yine de başlangıç hep içerden olur: Sınırlarınızı ilan edin, molanızı savunun, yardım isteyin. Özgüven, göğe sıçrayıp uçmak değil; yere sağlam basmak ve gerçeği dürüstçe görmekten geçer. Aileyi ve çalışanı koruyan politikalar kurabilen bir toplum, "olağanüstü dayanıklılık" isteyen bir ekosistem değil; insanca sürdürülebilir bir hayat kurar. Kısacası: Tükenmişlik, sirensiz bir yangın. Bazen ilk su kovası, kurduğumuz cümlenin sonunda belirir. Kelimemizi değiştiririz, yönümüz değişir; yönümüz değişir, hayatımız değişir. Ve çoğu zaman, bir küçük adım, bir büyük nefes demektir.