İzzet Doğan

Ölüm hak miras helal

25.08.2025 11:30
Haber Detay Image

Eceli gelen her insan ölümü tadacaktır. Tüm canlılar için bu kural söz konusudur. Hatta ölümün insanlar için bir hak olduğunu da söyleyebiliriz. Ölüden geriye kalan miras da mirasçılar için helaldir. İşte bu yüzden atalarımız "Ölüm hak miras helal" özdeyişini kullanmışlar.

Bir başka deyişle özellikle cinsiyet eşitliğine dayalı olarak gerek kadın ve gerekse erkeklere seslenerek:

"Çekinmene gerek yok bu mal ve mülk senindir." demişler.

Aslında İslamiyet öncesi Türk toplumlarında kadının miras hakkının tanındığı görülmektedir. Örneğin Hun, Göktürk, Uygur devletlerinde sağ kalan eş kadınsa 1/4'lük miras payı olmuştur. Ayrıca evlenerek evden ayrılan kız ve erkek çocuklara belirli bir miktarda mal verildiğinden bunların miras hakkı sona ermiş, ancak anne baba öldüğünde evde olan kız ve erkek çocukların mirasçılığı devam etmiştir. Görüldüğü gibi eşin ya da çocukların cinsiyeti mirasçılık haklarını ortadan kaldırmamıştır. Bu konuda geniş bilgi için Prof. Dr. Sevgi Gül Akyılmaz'ın "Osmanlı Miras Hukukunda Kadının Statüsü" adlı inceleme yazısını tavsiye edebilirim.

Konu, Diyanet İşleri Başkanlığının (DİB) hazırladığı cuma hutbesinde:

"Karşılıklı rıza olmadan Yüce Rabbimizin koyduğu miras ölçüsünü değiştirmek ilahi adalete aykırıdır. Dolayısıyla kişinin kız çocuklarını mirastan mahrum bırakması, kız çocuklarının da Allah'ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır." denilmesiyle gündeme oturdu.

İslam hukuku, miras paylaşımında genellikle erkeğin aynı derecedeki kadın mirasçıya göre iki kat fazla pay almasını şart koşuyor. Osmanlı döneminde mirasta feraiz hükümleri uygulanmıştır. İslam miras hukuku (feraiz), kişilerin öldükten sonra geriye bıraktıkları malların (tereke) paylaştırılmasını düzenleyen kurallar bütünüdür.

Feraiz hükümleri uygulandığında erkek mirasçı kadın mirasçıya göre iki kat fazla olması yanında, bizde ayrıca mirasbırakanın bağış, vasiyet, danışıklı (muvazaalı) satış gibi yollarla kız çocuklarından mal kaçırdıkları da görülmektedir. Bu uygulamalar nedeniyle kız ve erkek kardeşler arasında kırgınlıklar, düşmanlıklar oluşmakta, olaylar çıkmakta, bazen de yargı yoluna başvurulmaktadır.

Miras bırakanlar yıllarca önce verimli, ürün ve gelir getiren arazileri bölünmesin diye erkeklere, sahil kenarındaki bataklık ve kumluk değeri az arazileri ise kız çocuklarına vermişler. Ancak sonradan turizm gelişince kızlara verilen yerler çok değerlenmiş, sahillerde yaşayan erkekler ile kız kardeşler arasında davalar açılmış. Kadınlar bu durumu "ilahi adalet gerçekleşti" diye nitelemişlerdir.

Feraiz hükümleri Türk Anayasasına ve Medeni Kanuna açıkça aykırıdır. Çünkü Anayasa Mahkememiz 3/5/2018 tarihinde 2018/14186 sayılı bireysel başvuru nedeniyle verdiği, karar tarihi: 20.10.2022 olup 28.12.2022 tarihli ve 32057 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanan kararının uzun ve haklı gerekçesinde cinsiyet ayrımına dikkat çekerken yollama yaptığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ek (1) sayılı "Mülkiyetin Korunması" başlıklı maddesine göre mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gibi, Sözleşmenin 14. maddesine göre de:

"Bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, mülkiyet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır."

Günümüzde cinsiyet temelli ayrımlar hem uluslararası hukuk hem de ulusal hukuk düzeylerinde yasaklanmış ve devletlere cinsiyet temelli olarak farklı muamelelerde bulunulmasını önlemeye yönelik tedbirler alma ödevi yüklenmiştir. Anayasanın 10. maddesi karşısında cinsiyet temelli farklı muameleye günümüz toplumsal düzeninde müsamaha gösterilmesi mümkün olmadığı gibi, böyle bir muamele kamu düzenini sarsan bir uygulama olarak kabul edilmektedir. Diğer bir ifadeyle cinsiyete dayalı ayrımcılık yasağı toplumsal düzenin temeli olarak görülmektedir.

Diğer bir ifadeyle, cinsiyet temelli farklı muamele nedeniyle bireylerin mülkiyet hakkından mahrum bırakılmak suretiyle katlandıkları külfetin, vakfedenin iradesinin ve hukuk güvenliğinin korunmasındaki kamusal yarara nazaran oldukça yüksek olduğu değerlendirilmiştir." denilmektedir.

Sonuçta Anayasa Mahkememiz gerek anılan ve gerekse birçok kararında cinsiyete dayalı uygulamalarda, Anayasanın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak Anayasanın 10. maddesinde güvence altına alınan ayrımcılık yasağının İHLAL EDİLDİĞİNE karar vermiş ve cinsiyet temelli kadın-erkek ayrımına geçit vermemiştir.

Vakıf geliri nedeniyle bu kararı veren Anayasa Mahkememizin miras hakkı nedeniyle başka bir düzenlemeyi Anayasaya aykırı göreceği konusunda hiç kimsenin kuşkusu olamaz.

Sonuç olarak miras hukukunda DİB'nin yaptığı uyarı; laiklik ilkesine, Anayasa'nın 10. maddesindeki "kanun önünde eşitlik" kuralına, 41. maddesindeki "ailenin eşitlik esasına dayalı korunması" yükümlülüğüne ve 11. maddesindeki "Anayasa hükümlerinin tüm devlet organlarını bağladığı" hükmüne açıkça aykırı olduğu gibi, tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere de aykırıdır. Miras hakkı, Cumhuriyet'in kadınlara kazandırdığı en önemli kazanımlardan biri olup, Anayasa ve Türk Medeni Kanunu ile güvence altına alınmıştır.

Yazarın Tüm Yazıları

title