Bazen bir sahne gözünüzün önüne takılır da çıkmaz ya hani… İçinizde bir şey harekete geçer, adı konulmamış bir öfke, belki de çocukluktan kalma bir hak arama arzusu. İşte tam o anda farkına varmadan içimizdeki bir "eski yaralı" ayağa kalkar. Masum değildir ama tamamen suçlu da değildir. Sadece "geri almak" ister: saygıyı, sevgiyi, dikkati ya da kaybettiği adaleti.
Dr. James F. Masterson, sınırda kişilik bozukluğunu açıklarken tam da bu derin yaraya parmak basıyor. Özellikle "talyonik dürtü" dediği kavram —yani eski deyimle "göz göze, diş dişe" yasası— travmanın içimizde bıraktığı öfke tortularını anlamak için hayli sarsıcı bir kapı aralıyor. Masterson'a göre küçük yaşta duygusal yoksunluk yaşayan çocuk, bu edilgenliğin tekrarına bir daha asla izin vermeyeceğine yemin eder gibi büyüyor. Ve bir gün... Büyüdüğünde, güçlü olduğunda, hak ettiğini düşündüğü cezayı verme dürtüsüyle doluyor. Acıyı yaşatandan hesap sormak istiyor. Ama bu öyle bir intikam ki, hazla karışık ve anlık bir doyumla çalışıyor; uzun vadeli sonuçları düşünmeden, bir tür "şimdi ödeşme" dürtüsüyle…
Bu dürtünün sinemada en çarpıcı yansımalarından biri ise şüphesiz Lars von Trier'in Dogville filmidir.
Dogville, yalnızca bir intikam hikayesi değil; aynı zamanda suç, günah, af ve adalet üzerine karanlık bir varoluş sorgulamasıdır. Başroldeki Grace, ilk başta naif ve bağışlayıcı bir karakter gibi görünür. Kasabanın tüm baskısına, kullanılışına, hatta sistematik istismarına rağmen orada kalır. Ama bir şey birikir. Masterson'un tarif ettiği "depolanmış acı", Grace'in bedeninde ve zihninde yankılanır. İzleyiciye neredeyse "Ne zaman patlayacak?" dedirtir. O dürtü —intikam dürtüsü— film boyunca sinsice gelişir, gizlenir. Ta ki finalde... Grace, edilgen konumdan aktif ve cezalandırıcı olana geçer.
Bu an, Masterson'un tanımladığı dönüşüm anıdır: "Zayıf, küçük, çaresiz, edilgen bir nesne olmak yerine, birey güçlü, aktiftir ve travmanın hak ettiği cezayı vererek geçmişi geri alır." Grace'in kasabayı yerle bir ettirdiği sahne, onun çocukluğunda yaşadığı (ve film boyunca metaforik olarak tekrar eden) duygusal istismarın hesap günüdür. Bu hesaplaşma, geçmişe özlem değil; geçmişin üzerindeki örtüyü kaldırma arzusudur.
Grace'in gözlerinde artık ne saf iyilik ne de salt kötülük kalır. Orada yalnızca adaletsizlikle yüzleşmenin karanlık parıltısı vardır.
Sınırda Kişilik ve Sinema
Sınırda kişilik bozukluğu (BKB) olan bireylerin deneyimlediği bu ani, patlayıcı öfke nöbetleri ya da manipülatif davranışlar, dışarıdan sadece "kötülük" gibi görünse de altında çoğu zaman çocuklukta bastırılmış öfkeler, görülmeyen duygular ve sürekli inkâr edilen acılar yatar. Masterson'un teorisi, bu dürtülerin nasıl oluştuğunu anlamamıza yardımcı oluyor ama kesinlikle davranışları meşrulaştırmıyor. Tıpkı Dogville gibi: Film Grace'in intikamını estetik bir anlatıyla sunarken, seyirciyi de sorgulamaya zorluyor: "Hak etmişler miydi?" Yoksa "O da onlara benzedi mi?"
Gerçek hayatta bu soruların cevabı daha da karmaşıktır. İntikam hiçbir zaman adaleti tam olarak sağlayamaz. Ama bazı insanlar için, özellikle sınırda kişilik yapısında olanlar için, bu dürtü çocukluk travmalarını silmenin tek yoluymuş gibi hissedilebilir. Acıyla başa çıkamadığında, birey "acı yaşatan" rolüne bürünür. Bu bir sapma değil, bir döngüdür. Durdurulmazsa tekrar eder.
Vicdanın Çeperlerinde Dolaşırken
İtiraf etmek cesaret ister: "Tedaviye başlamadan önce bu dürtülerle hareket ediyordum," demek, içimizdeki karanlığı tanımaktır. O dürtülerin ne kadar zehirli olduğunu bile bile yine de kendimizi haklı görebildiğimiz anlar vardır. Ama asıl marifet, o dürtüleri tanıyıp, dönüştürebilmektir.
Dogville'de Grace'in yaptığı gibi "intikamla temizlik" sandığımız şey, bazen bizi de kirletebilir. Ama bu karmaşayı anlamak, insanı daha bilinçli bir varlık yapar. Masterson'un teorisi bu noktada sadece bir patolojiyi açıklamakla kalmaz; hepimizin içinde kıpırdanan "adalet arzusu" ile "intikam güdüsü" arasındaki çizgiyi gösterir.
Bazen bir film, bir kitap ya da bir kuram bize ayna tutar. Ve o aynada, sadece kendimizi değil; insan doğasının tüm gri tonlarını da görürüz.