Fatma Ece Gödeoğlu

Tabağa Uzanamayanlar: Pistatrofobi Üzerine Bir Sofra Hikâyesi

11.06.2025 15:01
Haber Detay Image

Bir sofrada oturuyorsunuz. Masada çeşit çeşit yemek, göz alıcı tabaklar, kadehler, sıcak bir ortam… Ama siz sadece oturuyorsunuz. Çatalınıza uzanmıyorsunuz. Kimse fark etmiyor belki, ama siz çoktan iç dünyanızda yemeği değil, güveni sindirmeye çalışıyorsunuz.

İşte bu, o uzanmayan çatalın hikâyesi.

Güvenin Gölgede Kaldığı Yer

Leonardo da Vinci'nin "Son Akşam Yemeği"ne bir kez daha bakalım. On iki figür aynı masada, aynı anda sarsılıyor. Çünkü aralarından birinin ihaneti açığa çıkmak üzere. Ama tablo, bağırmıyor. Sadece bakıyor. Ve soruyor: "Sen hangisisin? Şaşıran mı, saklanan mı, sessizce masadan kopan mı?"

O masada gölgede kalmış bir figür var. Elinde bir kese tutuyor. Kalabalık içinde yalnız, sessizlik içinde gürültülü. Belki de pistatrofobinin ilk resmi o tabloya çizilmişti. O gölge, güvenin bir kez kırıldığında geriye nasıl sadece tereddüt kaldığını fısıldıyor.

Bir Kekle Başlayan Şüphe

Pistatrofobi: Güvenme korkusu. Sadece insanlar arası değil; yemeklere, ikramlara, bir davete, bir tebessüme karşı bile şüpheyle yaklaşma hali.

Bir kekle başlıyor çoğu zaman. Masum bir dilim. Belki bir arkadaşın getirdiği, belki sevdiğini düşündüğün birinin yaptığı… Ama bir şekilde mideye değil, zihne dokunan bir tat bırakıyor. Ve bir daha o tada güvenemiyorsun.

Bugün birinin size sunduğu kahveye dokunamıyorsanız, bir lokmayı çevresindekiler gibi neşeyle ağzınıza atamıyorsanız, bilin ki bu sadece bir yemek sorunu değil. Bu, geçmişten bugüne taşınan ince, görünmez bir yara.

Sofra Savaş Alanı Değildir

İhanet sadece sırtını döndüğünde gelmez. Bazen bir kaşık uzatırken başlar. Bir yudum çay, bir dilim ekmek, bir söz, bir tebessüm… Güvenmek, tüm bunların arasında büyüyen sessiz bir cesarettir.

Ama bazı insanlar için o cesaretin sesi kısıktır. Kırılmıştır. Ve güvenmek, savaşmaktan daha büyük bir mücadeleye dönüşür. Masalar, yemekler, kahkahalar… hepsi birer dekor gibi kalır. Asıl mesele, içerideki savaşın ne kadar sürdüğüyle ilgilidir.

Kendine Güvenmek, Başkalarına Güvenmenin Ön Koşuludur

Da Vinci'nin tablosuna dönersek… Işık, merkezdeki figürün yüzünde toplanır. O, ihaneti bilmesine rağmen masadan kalkmaz. Çünkü bazı şeyleri kabul etmek, kaçmaktan daha büyüktür.

Pistatrofobiyle yaşamak, sürekli bir gölgeyle yürümek gibidir. Ama ışık da gölge de aynıdır: Nereden baktığınıza bağlıdır. O yüzden belki de önce küçük bir adım gerekir. Bir yudum su. Bir tabakta sadece "yiyecek" görmeyi öğrenmek. Çünkü yeniden güvenmek için önce kendine inanmak şarttır.

Sessiz Kalan Tabaklar Da Anlatır

Eğer bir gün bir sofrada birinin tabağının hiç bozulmadığını fark ederseniz, sakince bir şey düşünün: Belki de tabağın dolu kalması, içinin boş olmasındandır.

Belki o tabak, size hiçbir şey söylemeden, bir geçmişi anlatıyordur. Ve bazen en gürültülü şey, hiç dokunulmamış bir yemektir.

Güven, kaşıkla verilmez. Ama sevgiyle, sabırla, anlayışla tekrar kazanılabilir.

Unutmayın: Her lokma, sadece mideye değil, kalbe de iner.

Ve bazı kalpler, hâlâ açlıktan değil, korkudan boş kalır.

Yazarın Tüm Yazıları

title