Fatma Ece Gödeoğlu

Kulyas 2: Zikr-i Ayin” – Perdede Korkmaktan Öte Bir Şey Var

03.08.2025 11:13
Haber Detay Image

Sabun kayar... Buhar yükselir.

İçine sinmiş bir dua gibi kokar o eski hamamlar. Bir ses duyarsınız:

"Kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." Rad Suresi-28

Ama bu ses, yalnızca bir temizlik meselesi değil artık.

Bu bir uyarı gibi — çok daha derin, çok daha eski.

Tam orada başlıyor Kulyas 2. Ve hemen hissediyorsun: Bu film sadece izleyicisini korkutmak için yapılmamış. Çünkü korku sinemasını ritüele çevirmek cesarettir.

Özellikle de yerli korku deyince hâlâ birçok insanın aklına düşük bütçeli, efekt patlaması yapan cinli sahneler geliyor. Ama Yunus Şevik'in yönettiği Kulyas 2: Zikr-i Ayin bu denklemle işi yok.

Bu filmde cin bile öyle pat diye ortaya çıkmıyor.

Cin dediğin şey burada bir metafor: insanın kendi içindeki çarpıklık, açgözlülük, bastırılmış günahlar. Sabun çalan biri varsa, mesele temizlik değil — mesele vicdan.

Senaryoda Esma Şevik'in imzası var. Ama işin güzel tarafı şu: Sadece yazmakla kalmamış. Oyuncu koçu olarak da içeride, yardımcı yönetmen olarak da. Hatta bazı sahneler o kadar dengeli ki, "bu tek elden çıkmış olabilir" diyorsun. İçerik ve ritim arasında o kadar organik bir bağ kurulmuş.

Gökçe Kuran'ın besteleri korkuyu bağırmıyor.

Fısıldıyor.

Tıpkı filmdeki zikir sahneleri gibi.

Bir ses var hep arkada. Ney, bendir, boğuk nefesler...

Ama seni germiyor; içine çekiyor.

Korkudan kaçmak değil bu, onunla oturup yüzleşmek gibi.

Hollywood'daki gibi ani "jumpscare" değil, içeri sızan bir ritüel bu.

Yavaş, ama çok etkili.

Göz, ruhun penceresi mi? Yoksa karanlığın?

Seda Başayvaz'ın Helen'i...

İzlerken fark ediyorsun ki bu karakter ağzıyla değil, gözleriyle çığlık atıyor.

Elinin titremesi, boşluğa bakışı, bedenine sığamayan korkusu o kadar gerçek ki, yer yer "oyunculuk" unvanını unutturuyor.

Bir noktada "acaba kendi geçmişi mi bu?" diye bile düşünüyorsun.

İşte orada oyuncu koçunun ne kadar etkili çalıştığını anlıyoruz. Esma Şevik burada da devrede.

Gül Arslan'ın "Hala"sı ise başka bir başlık.

Kadın oyuncuların "çirkinleştirilmesi" korkuda klişedir, ama burada bu çirkinlik makyajdan değil.

Gözlerinden yayılan kötülük o kadar organik ki, izlerken yalnızca korkmuyorsun — acıyorsun da.

Kars'taki taş yapılar ve Ani Harabeleri… sadece dekor değil, bir karakter gibi filmde aktif rol oynayan canlı varlıklar gibi.

Görüntü yönetmeni Furkan Yorgun, geniş açı lenslerle bu yapıları deforme ederek sadece mekânları değil, karakterlerin psikolojisini de büküyor.

O dar odalar devleşiyor, duvarlar üzerine geliyor.

Sanki mekân bile "kaçamazsın" diyor.

Zikir sahnelerinde dönen gölgeler, ışığın ritme göre değişmesi…

Yani sadece anlatmıyor film; gösteriyor da değil — yaşatıyor.

Tevrat, İncil ve Kuran'ın gölgesinde yazılmış bir lanet bu…insanlığın ilk yasası satir gibi…

Filmdeki "Kulyas cinleri", bildiğimiz çizgi roman şeytanlarından değil.

İslami literatürdeki ifritleri andırıyorlar ama burada mesele doğrudan şeytani varlık değil.

Mesele, kutsal kitapların ortak mirasında yer alan insan zaafının kendisi.

Ağız dikme sahnesi, kan ritüelleri, mühürler, büyüyle mühürlenmiş geçmiş...

Bu ritüeller aslında hepimizde bir yankı buluyor.

Çünkü hepimiz, bir yerlerde bir günahı sakladık.

Ve o günah, sabun gibi elimizden kaydı gitti.

Kaldık ortada — çıplak, savunmasız ve korkuyla baş başa.

Kulyas 2: Zikr-i Ayin, Türk korkusunun klişe bataklığından çıkıp sinematografik bir ritüele dönüşüyor.

Bu film korkutmaktan çok, "neyin seni bu kadar korkuttuğunu" sorgulatıyor.

Ve belki de en önemlisi şu: Perdeye sadece gözlerinle değil, ruhunla bakmanı istiyor.

8 Ağustos 2025'te vizyona girecek bu film, sana şunu fısıldıyor:

"Lanet dışarıdan değil… İçeride bir yerde."

Son söz olarak bir film izlersiniz ve sadece koltuğa oturmuş bir seyirci değil, hikâyenin içinde kaybolmuş bir yolcu olursunuz. "Kulyas 2: Zikr-i Ayin" tam da böyle bir deneyim yaşattı. Gala gecesinde sinema salonu dolup taştı. Hatta bazı sahnelerde seyirciler salonu terk etti; kimileri dua etti, kimileri ise gözlerini kapatarak izlemeye devam etti. Bu, sıradan bir korku filmi değil, içimize dokunan, ruhumuzu sıkıştıran bir ayin gibiydi.

Yazarın Tüm Yazıları

title