Merhaba Sevgili Okur,
Bugün belki de hayatımızın en derin, en görünmez yarasına dokunacağız: İşlevsiz ailelerde büyümek. Eğer bu satırları okurken içinizde hafif bir sızı, "Acaba ben de mi?" dedirten bir his varsa, bilin ki yalnız değilsiniz. Asla değilsiniz.
Çünkü işlevsiz aile, alkolik bir babadan, şiddet gören bir anneden ibaret değil. O, çok daha sinsi; iletişimin olmadığı, duyguların konuşulmadığı, rollerin allak bullak olduğu, sevginin koşullara bağlandığı her ev aslında bir işlevsiz aile adayı. Ve maalesef bu evlerde büyüyen çocuklar, yetişkin bedenlerinde o çocuğun yaralarını taşımaya devam ediyor.
Peki nedir bu yaralar?
Önce şunu söyleyeyim: Bu bir suçlama değil, bir farkındalık yazısı. Amacımız, ebeveynlerimizi yargılamak değil. Belki onlar da aynı döngünün içinde büyüdüler. Amacımız, kendi hayatımızın direksiyonunu ele almak.
İşte o evde büyüyen çocuk, büyüyünce ne yaşıyor?
"Yetersizim" hissi kemirir içini. Takdir görmediği, koşulsuz sevilmediği için, en büyük başarısında bile içinde bir ses "yetersiz" diye fısıldar.
İlişkileri hep sınav gibidir. Ya çok yapışkan olur, terk edilme korkusuyla; ya da bir türlü yakınlaşamaz, güvenemez. Çünkü temel güven duygusu o evde inşa edilememiştir.
"Hayır" demek bir ömür boyu ödev olarak kalır. Kendi sınırlarını koruyamaz. Hep verir, hep alır ama kendine bir şey koymaz. Çünkü o evde kendi ihtiyaçları hep geri plandaydı.
Mükemmeliyetçilik veya dağınıklık olarak kendini gösterir. Ya her şey kusursuz olacak ki onaylanabilecek, ya da "zaten yapamıyorum" deyip tamamen bırakacak.
Kaygı ve depresyon, sık görülen yol arkadaşlarıdır. Belirsizlik ve istikrarsızlıkla dolu bir ortamda büyümek, beyni sürekli bir "tehlike" modunda yaşamaya programlar.
Peki ne yapacağız? Kaderimize mi boyun eğeceğiz? Asla!
İyileşme yolu zorlu ama imkânsız değil. İşte adımlar:
Kabul Et: Evet, ben o evde büyüdüm. Evet, bu beni etkiledi. Bu bir zayıflık işareti değil, aksine en büyük güçlülük işaretidir.
Yasını Tut: Orada kaybettiklerin için, o çocukluk için üzülmene izin ver. Bu, acındığın anlamına gelmez. Olması gerekeni alamamanın verdiği doğal bir hüzündür.
Destek Al: Bu yolu yalnız yürümek zorunda değilsin. Bir terapist, bu konuda uzmanlaşmış bir psikolog veya güvendiğin bir dost, ışığın olacaktır.
Sınır Koymayı Öğren: En sevdiğin insanlara bile "hayır" demek bir beceridir. Ve bu beceri, seni özgürleştirecek ilk adımdır.
Kendine Ebeveynlik Et: O küçük çocuğu içinde bul. Ona sen sahip çık. "Yetersizsin" dediğinde, "Hayır, yetersiz değilsin, çok çabaladın" de. Onu koşulsuz sev.
Ve en güzeli… Eğer çocuk sahibiysen veya olacaksan, bu kırık zinciri sen kırabilirsin. Onlara güvenli bağlanmayı sen öğretebilirsin. Duyguları konuşulan, hataların affedildiği, sevginin koşulsuz olduğu bir aile kurabilirsin.
Unutma: Sen, geçmişinin esiri değil, geleceğinin mimarısın.
O ilk adımı atmak cesaret ister. Bu yazıyı okuyorsan, o cesaret sende zaten var demektir.
Kendine iyi bak. Çünkü sen değerlisin.