Gazze'de aylardır yaşanan vahşet, her birimizin vicdanında derin yaralar açıyor. Neredeyse her hafta bu köşeden bu vahşetin sesini duyurmaya çalışıyorum. Çocukların çığlığı, annelerin gözyaşı, evsiz kalan ailelerin çaresizliği… İnsanlık, ekranlardan izlediği bu dram karşısında sınanıyor. Ve bu zulmün en ağırını da kadınlar ve çocuklar çekiyor; dünyayı harekete geçirmesi gereken en büyük acı da işte bu.
Türkiye, başından bu yana mazlumların yanında yer aldı. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, uluslararası arenada bu vahşeti en güçlü biçimde dile getiren lider oldu hep. Bugün artık dünya liderleri yavaş yavaş uyanmaya başladıysa, bu uyanışın fitilini Türkiye'nin ateşlediğini kimse görmezden gelemez. Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un Cumhurbaşkanımızla yaptığı görüşmeler sonrası attığı Türkçe tweetler de bu etkinin somut göstergelerinden biridir. Sesimizi önce duymak istemeyenler, şimdi vicdanın diliyle konuşmak zorunda kalıyor birer birer…
Yine böyle bir dönemde, Sayın Emine Erdoğan hanımefendinin Melania Trump'a yazdığı mektubu sadece diplomatik bir girişim değil, insanlığın vicdanına yazılmış bir çağrı olarak da okumak lazım. Sayın Emine Erdoğan hanımefendi başından bu yana mazlumların yanında durmuş; kadınların, çocukların, savunmasızların sesi olmuştur. Dolayısıyla 22 Ağustos'ta kaleme aldığı mektubun yalnızca Müslüman coğrafyalarda değil, tüm dünyada yankı uyandıracağından hiç kuşkum yok. Bu mektup, kadınların vicdanı diri tutmadaki etkin rolünü bir kez daha hatırlattı bizlere.
Sayın Emine Erdoğan hanımefendinin mektubunda altını çizdiği bir noktayı özellikle çok kıymetli buluyorum. Çünkü kendisi, mektubun özellikle o kısmında meseleyi siyasi bir çatışma ekseninden çıkarıp insanlığın ortak değerine yöneltiyor. Melania Trump'ın Ukraynalı çocukların kahkahalarını hatırlatan sözlerini alıp, "aynı kahkahaları Gazze'nin çocukları da hak ediyor" diyerek aslında tüm dünyaya çok büyük bir ders veriyor. Kendisinin bu yaklaşımı ve söylemi, taraf tutmaktan ziyade vicdanın evrenselliğini hatırlatmak; çocuğun kimliğini değil, insana dair ortak haklarını savunmak demek aynı zamanda…
Bu yaklaşımın tüm bakışları ne kadar doğru bir noktaya yönelttiğini görüyorum. Çünkü İsrail'in kullandığı savaşın dili, özellikle kimlikleri birbirine düşman etmeye çalışırken; Sayın Emine Erdoğan hanımefendinin dili tüm kimlikleri aşarak çocukların masumiyetinde birleşiyor. Bizi asıl yönlendirdiği şey de bu: vicdanın tutarlılığı. Evet Sayın Emine Erdoğan Hanımefendinin söylediği gibi; Ukrayna'daki çocuk için kahkaha talep eden dünya, Gazze'deki çocuk için de aynı hassasiyeti göstermek zorundadır. İşte bu mektup, tam da bu sebeple insanlığın ikiyüzlü suskunluğunu sarsacak en güçlü çağrılardan biri olmuştur.
Unutmayalım: Bizim ecdadımız, bizim kadınlarımız her daim güçlü ve vakur duruşuyla duyarlı davranmış ve tüm dünyayı da duyarlı olmaya davet etmiştir. Milli Mücadele yıllarında Kastamonu'da kadınlar, dünya liderlerinin eşlerine mektuplar yazmış, bu satırlar yabancı gazetelerin manşetlerine taşınmış ve ciddi bir etki yaratmıştı. Bugün de Sayın Emine Erdoğan Hanımefendinin kaleminden yükselen ses, Türk milletinin, insanlığın ve de ortak vicdanın sesi olmuştur.
Evet bugün Türkiye'den, Gazze için tüm dünyaya bu çağrı yayılıyor…
Böyle zamanlarda Alev Alatlı'nın şu sözü zihnime kazınıyor:
"Vicdan, insanın son sığınağıdır. Onu kaybeden, her şeyini kaybeder."
Mehmet Akif'in dizeleri ise, bugün Gazze'nin dili gibi kulaklarımızda çınlıyor:
"Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı…"
Ve Sezai Karakoç'un şu uyarısı, hepimize sorumluluğumuzu hatırlatıyor:
"Müslüman, uyanık olmak zorundadır; uyursa dünya kararır."
Bugün Gazze için yazılan mektuplar, sadece diplomatik bir belge değildir; insanlığın vicdanını uyandıran çağrılardır. Sayın Emine Erdoğan hanımefendinin yazdığı bu mektup da tarihte vicdanın en güçlü ifadesi olarak yerini alacaktır.
Biz kadınlar olarak, bu tarihi duruşun arkasında olduğumuzu açıkça ifade ediyoruz. Bu ses, Gazze için; ama aslında bütün insanlık için yükselmeli. Her zaman yazdığım gibi "Sessiz kalmak, zulmü onaylamaktır." !!! Biz susmayacağız, susanlardan olmayacağız…
Artık tüm dünya biliyor: Türkiye'den yükselen ses, mazlumların nefesi; kadınların kalemi ise, insanlığın vicdanıdır.