Spor endüstrisinde teknik direktörler yalnızca taktiksel liderler değil, aynı zamanda kulübün dışa dönük en önemli temsilcileridir. Bu bağlamda, Jose Mourinho'nun Benfica maçı öncesi basın toplantısındaki açıklamaları, kriz iletişimi literatürü açısından incelenmeye değer bir örnek teşkil ediyor. Avuçlarımız terlemeden hemen ele alalım…
Mourinho'nun basın toplantısındaki söylemleri; rakip takımın stratejisini küçümseyici değerlendirmeler, kendi ekibini destekleyici vurgular, kulüp yönetimine yönelik eleştiriler ve kişisel liderlik imajını pekiştiren ifadeler içeriyor. Bu vaka analizi, söz konusu açıklamaları kriz iletişimi teorileri, spor iletişimi literatürü ve örgütsel liderlik kuramları çerçevesinde değerlendirmektedir.
Önce bir hap bilgileri cebimize koyalım;
Kriz İletişimi Teorisi: Kriz anlarında aktörler sorumluluk atfetme, suçu dışsallaştırma veya yeniden çerçeveleme stratejileri kullanarak kamuoyunu etkilemeye çalışır.
Spor İletişimi Perspektifi: Teknik direktörlerin söylemleri, kulübün kurumsal itibarı üzerinde doğrudan etkiye sahiptir.
Liderlik ve İmaj Yönetimi: Karizmatik liderler kriz anlarında kendilerini "takımın savunucusu" olarak konumlandırarak hem iç motivasyonu hem de taraftar desteğini pekiştirir.
Mourinho, Benfica'nın "beraberliğe oynadığını" söyleyerek rakibini pasif, kendi ekibini ise cesur ve istekli olarak çerçeveledi. - Bir futbol izleyicisi olarak Benfica'nın deplasman takımı olarak sahaya çıktığının altını çizmeden geçemeyeceğim. -Bu söylem, taraftar motivasyonunu artırıcı bir strateji işlevi görebilir diye düşünenlerin Fenerbahçe taraftarını tanımadığını da belirteyim. Ancak bu söylem aynı zamanda çatışma ve provokasyon riskini de beraberinde getirmektedir.
Mourinho'nun "bağlantı eksikliği" vurgusu, bireysel oyuncu hatalarını öne çıkarmadan kolektif bir sorun tanımı yapmıştır. Bu, takımı koruyan bir iletişim stratejisi olarak okunabilir.
Başkan vekilini tanımadığını belirtmesi, kulüp içindeki iletişim kopukluğunu kamuoyuna açık etmiştir.
Transferlerin yetişmemesini yönetime bağlaması, sorumluluğu teknik ekibin üzerinden yönetim kadrosuna aktaran scapegoating (suçun dışsallaştırılması) stratejisidir.
"Sorumluluk onlarda çünkü önemsemediler" hissiyatındaki mesajı, yönetimi yalnızca operasyonel başarısızlıkla değil, aynı zamanda niyet ve önem verme düzeyiyle eleştirmiştir. Bu, kurumsal itibarı ciddi şekilde zedeleyebilecek bir iletişim biçimidir.
Mourinho, tüm bu söylemler aracılığıyla kendisini:
• Takımını savunan,
• Taraftara hesap veren,
• Yönetimi gerektiğinde eleştiren "bağımsız bir lider" olarak konumlandırmıştır.
Mourinho'nun söylemleri kısa vadede taraftar desteğini artıran ve oyuncu motivasyonunu koruyan bir işlev görmektedir diyebilir miyiz, bilemedim. Ancak uzun vadede kulüp içi bütünlüğü zedeleyebilir. Literatürde vurgulandığı üzere, kurum içi çatışmaların kamuoyuna taşınması, krizleri çözmekten çok derinleştirme riski taşır. Mourinho'nun stratejisi, kişisel liderlik imajını güçlendirse de kurumsal itibar açısından çift taraflı sonuçlar doğurabilir.
Jose Mourinho'nun Benfica maçı öncesi basın toplantısı, spor iletişiminde kriz anlarının nasıl yönetildiğine dair zengin bir örnek sunmaktadır.
• Pozitif yönüyle: Takımını savunan, rakibi baskı altına alan bir lider söylemi geliştirmiştir.
• Negatif yönüyle: Yönetimi hedef alan açıklamalar, kurumsal bütünlüğü zedeleyerek kulübün itibarını riske atmıştır.
Dolayısıyla Mourinho'nun iletişim tarzı, bireysel lider imajını güçlendiren ancak kurumsal düzeyde uzun vadeli riskler barındıran çifte keskin bıçak niteliği taşımaktadır.
Türkiye'de iletişim biliminin öncülerinden olan Prof. Dr. Ünsal Oskay, kriz iletişimini doğrudan "kriz iletişimi" kavramıyla çok sık ele almaz; fakat onun iletişim teorisi içinde kriz dönemlerini açıklarken yaptığı vurgu önemlidir.
Oskay'a göre:
• Kriz anlarında iletişim, sadece bilgi aktarımı değildir; aynı zamanda bir "iktidar ilişkisi"nin yeniden üretimidir.
• Yani kriz iletişimi, yalnızca kamuoyunu bilgilendirme değil, toplumsal algıyı yönetme sürecidir.
• Oskay, kitle iletişim araçlarını "egemenlik ilişkilerinin yeniden üretildiği alanlar" olarak tanımlar. Bu bağlamda kriz iletişimi, kurumların kendi çıkarlarını korurken kamuoyuna güven verme dengesini kurma mücadelesidir.
• Özellikle de krizlerde kullanılan dilin, ideolojik bir araç olduğunu vurgular. (örneğin; "teknik arıza" denmesi yerine "beklenmedik olay" ifadesinin seçilmesi, toplumsal algıyı yönetmeye dönük bilinçli tercihlerdir).
Morinho global bir lider olarak bu ideolojik süreci ve olası başarısızlığın faturasının adresini tertemiz ortaya koyarken yönetimin zafiyetini ortaya koymaktan da çekinmedi.
Jose Mourinho'nun Benfica maçı öncesi kriz iletişimi stratejilerini bir vaka analizi perspektifinden ele almaya çalışsam da duygularımı ve inancımı pekiştiren bir cümle ile yazımı sonlandırmak istiyorum;
İnanmayan televizyonu açmasın!