Almula Merter Churm

Kan bağı yarası Özcan Deniz'de büyüdü.

13.08.2025 10:58
Haber Detay Image

Bazen hayat, insanı en çok kendi kanından canından olanlarla sınar. Ve bazen o sınav, ne şöhretin, ne paranın, ne de kalabalıkların alkışının fayda ettiği türden olur. Ünlü sanatçı Özcan Deniz'in bir süredir yaşadıkları, işte böyle bir sınavın içinde geçiyor.

O, sahnede milyonların yüreğine dokunan, sesiyle aşkı ve acıyı aynı anda hissettirebilen güçlü bir adam. Ama aile söz konusu olduğunda, o güçlü ses titriyor, hatta kimi zaman susuyor. Çünkü bu defa seyirci biz değil, hayatın ta kendisi…

Geçtiğimiz yıl, Özcan Deniz'in hayatında derin bir kırılma yaşandı. "Eşimi ve çocuğumu korumaya alıyorum" diyerek, bir zamanlar aynı sofrada oturduğu, bayram sabahlarında elini öptüğü, dertleştiği aile fertlerinden uzaklaştığını ilan etti. Bu sadece bir karar değil, bir iç hesaplaşmaydı. Ve o hesaplaşmanın en çarpıcı cümlesi şuydu:

"Seni, sizi hâlâ çok seviyorum… ama tek başına yetmiyor."

Bir cümleye bu kadar hüzün, bu kadar yorgunluk, bu kadar çaresizlik sığabilir mi? Sevgi, evet, kıymetlidir. Ama bazen güven, saygı ve huzur olmadan sevgi; suyu kesilmiş bir çiçek gibi, yavaş yavaş solar.

Bu kararın ardından yaşananlar, kopuşun yalnızca duygusal değil, sözlerle ve açıklamalarla da keskinleştiğini gösterdi. Ağabeyine ağır suçlamalar yöneltti. Sosyal medyada, "Hakkımız sana haram olsun" diyecek kadar öfkesini açık etti. Annesiyle bayramlarda bile görüşmedi; annesinin "Ne bayrama, ne selama" serzenişi, kırgınlığın karşılıklı olduğunu gösteriyordu.

Yıllar boyu biriktirilen aile albümleri… Çocukluk fotoğrafları, birlikte çekilen bayram hatıraları… Şimdi belki de bir kutunun içinde, kapağı hiç açılmamak üzere duruyor. Ve o kutunun üzerinde görünmez bir mühür var. Geri dönüş yok.

Ve şimdi, 13 Ağustos 2025… Özcan Deniz, sosyal medyadan belki de hayatının en sert cümlelerinden birini kurdu... Ölümünden sonra aile bireylerinin cenazesine gelmemesini istedi. Üstelik bu isteğini "Gelirseniz taşlanırsınız" diyecek kadar kararlı bir dille ifade etti.

Bu, sadece bir vasiyet değil. Aslında hayattayken duyulmayan çığlığın, duyulması umuduyla atılmış son yankısıydı. Belki de, "Beni yaşarken anlamadınız, bari öldükten sonra rahat bırakın" demenin başka bir yoluydu.

Bu hikâye bize sert bir gerçeği hatırlatıyor. Aile, sadece kan bağı demek değil. Asıl aile, zor zamanlarda yanında durabilen, sessizliğini bile anlayabilen insanlardan oluşuyor. Sevgi tek başına yeterli olmuyor; güven, sadakat ve anlayışla birleşmediğinde eksik kalıyor.

Özcan Deniz'in yaşadıkları, toplumun "aile kutsaldır" inancına da bir ayna tutuyor. Kutsal olan şey, her zaman kalabalık sofralar değil; bazen yalnızca huzurun kendisidir.

Kim bilir… Belki bir gün bu sessiz fırtına diner. Belki bir gün, aynı sofrada oturamasalar bile, aynı duayı edebilirler. Ama bugün görünen o ki, Özcan Deniz'in kalbi hem sahnede hem evde, bambaşka ritimlerde atıyor. Ve bazı yaralar, insan yaşarken değil, ancak zamanın şefkatiyle kapanıyor.

"Bazen kan bağın, ruhuna dokunmaz.

Bazen en yakın bildiğin, en uzak olur.

Ve bazen, en derin sevgiler bile, kendini korumaktan daha kıymetli değildir…"

Yazarın Tüm Yazıları

title