5. Büyükelçiler Konferansı

5. Büyükelçiler Konferansı
Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, insani değerler ve kardeşlik hukuku temelinde zor günlerinde yanlarında olunan halklara destek verirken ahlaki zemin üstünlüğünün yitirilmemesi gerektiğini belirterek, "Bölgemizde hiçbir halk ve toplumun Türkiye'nin"...

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, insani değerler ve

kardeşlik hukuku temelinde zor günlerinde yanlarında olunan halklara destek

verirken ahlaki zemin üstünlüğünün yitirilmemesi gerektiğini belirterek,

"Bölgemizde hiçbir halk ve toplumun Türkiye'nin iyi niyeti ve herkesi kucaklayan

politikaları konusunda yanlış intibalar edinmesine de izin vermemeliyiz" dedi.

Cumhurbaşkanı Gül, 5. Büyükelçiler Konferansı dolayısıyla Ankara'da bulunan

büyükelçilere Çankaya Köşkü'nde öğle yemeği verdi. Gül, yemeğe katılan

büyükelçileri Büyük Resepsiyon Salonu'nun girişinde Dışişleri Bakanı Ahmet

Davutoğlu ile karşıladı.

Yemeğe konferans kapsamında Türkiye'de bulunan büyükelçilerin yanı sıra

Dışişleri Bakan Yardımcısı Naci Koru, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun

Sinirlioğlu, müsteşar yardımcıları ve bazı emekli büyükelçiler de katıldı.

Konuşmasına büyükelçilerle bir arada olmaktan duyduğu memnuniyeti dile

getirerek başlayan Gül, uzun yıllar ortak mesai harcadığı Dışişleri camiasıyla

bir araya gelmenin kendisi için özel bir anlamı olduğunu belirtti. Gül, 2013

yılının da tüm Türkiye'ye ve konuklarına iyilikler getirmesini diledi.

Türkiye'nin dış politikası hakkında yararlı bir beyin fırtınası zemini

oluşturacak konferansta enerjiden, ulaştırmaya kadar birçok konunun iyi bir

şekilde tahlil edildiğine vurgu yapan Gül, toplantının ikinci bölümünün İzmir'de

yapılacak olmasını da takdir ettiğini belirtti. Gül, "İzmir'i biraz öne

çıkartmamız gerekiyor. Birçok bakımdan Türkiye'nin en şirin şehri. Ayrıca önemli

uluslararası toplantılara da ev sahipliği yapmaya aday bir şehrimiz" dedi.

-"Avrupa'yı yakından izlemek gerekiyor"-

Dünyanın büyük bölümünün geçen yılı çeşitli krizlerle geçirdiğine dikkati

çeken Gül, diğer ülkelerle mukayese edildiğinde Türkiye'nin iyi durumda olduğunu

belirtti.

"Ama bu krizlerin büyük kısmı da yakın coğrafyamızda gerçekleşmekte.

Akdeniz'in iki yakasında halihazırda devam eden gelişmeler ve dönüşüm, dünya

siyasetinin önümüzdeki on yıllara damgasını vuracak niteliktedir" diyen

Cumhurbaşkanı Gül, ekonomik kriz yaşayan Avrupa ülkelerinin ve AB'nin halklarına

çok acılar çektirdiğini söyledi.

Krizlerin mutlaka sona ereceğini, krizlerden ders alan ülkelerin güçlü bir

şekilde yeniden yapılanacağını ifade eden Gül, Avrupa'da olup bitenlerin yakından

takip edilmesi gerektiğinin altını çizdi. "AB'nin yeni bir dönüşüm yaşayacağı

artık kaçınılmaz, bunu çok iyi bilmemiz ve gelecekte kendi yerimizi ona göre

tespit etmemiz açısından da olup bitenleri iyi izlememiz gerekmekte" diyen Gül,

Avrupa'nın bu durumu kısa sürede atlaması temennisinde bulundu.

Akdeniz'in güneyinde ve doğusunda kalan coğrafyada yerleşik düzenin büyük

ölçüde çöktüğünü ve yepyeni bir siyasi ve ekonomik tablonun ortaya çıktığını

söyleyen Gül, sözlerine şöyle devam etti:

"Arap uyanışıyla Akdeniz havzası yeniden dünya siyasetinin merkezine adeta

oturmuştur. Eski dünyanın tamamını oluşturan Afrika ve Avrasya kıtalarının

ortasında yer alması hasebiyle 'Orta Deniz' diye adlandırılan Akdeniz, tarih

boyunca çok sayıda medeniyetin beşiği oldu. Çok kültürlülüğün hüküm sürdüğü

imparatorlukların çoğu bu havzada kurulmuştur. Dinler ve kültürler arası

çatışmanın da uyumun da en çarpıcı örnekleri yine Akdeniz çevresinde

gerçekleşmiştir. Bu itibarla Akdeniz'in tarihini bilmeden, dünya tarihi tabii ki

çok eksik kalmaktadır. Arap uyanışıyla birlikte son iki yüz yıldır görkemli

geçmişinden koparılan halklar yeniden tarih sahnesindeki yerini almaya

başlamışlardır. Orta Çağ'da Avrupa'nın karanlığını aydınlatan güneş yükseldiği

toprakları yeniden aydınlatmaya yine ısıtmaya da başlamıştır, başka bir anlamda.

Bu nedenle halihazırda Arap uyanışının yaşandığı ülkelerdeki sıkıntı ve

çalkantılar, bu büyük tarihi resmi görmemize mani olmamalıdır."

Gül, gerçekçi olunmasının da önemine değinerek, "Belli ki bu çalkantılar

uzun sürecek, denizlerin bir anda durulması nasıl mümkün değilse, bunlar da bir

maliyet çıkartacaktır ülkelere. Ama eninde sonunda bütün bu gelişmelerin iyi

netice vereceğini ümit ediyoruz" ifadesini kullandı.

-"Mağrip, Balkanlar ve Anadolu, Endülüs'ün akıbetine uğramamıştır"-

Akdeniz'in üç kıtanın kesişme noktası olması gibi Anadolu'nun da bu geniş

coğrafyanın adeta dolaşım ve sinir sistemini oluşturduğunu belirten Gül, şunları

kaydetti:

"Dolayısıyla Türkiye'nin Akdeniz havzasında en fazla ve çeşitli

medeniyetlere ev sahipliği yapan ülke olması tesadüfi değildir. İstanbul gibi üç

cihanşümul imparatorluğa başkentlik yapmış bir şehre sahibiz. Yüzyıllar boyunca

Akdeniz'in dalgaları ile jeostratejik tahayyülleri şekillenmiş bir milletiz.

Ecdadımızın yüz yıllarca Akdeniz'de süren hakimiyeti ve mücadelesi sayesinde

bugün Mağrip, Balkanlar ve Anadolu, Endülüs'ün akıbetine uğramamıştır. Bunu en

iyi Mağrip ülkeleri bilmektedir. Bu süre içerisinde sizin yakından takip

ettiğiniz gibi birçok Mağrip ülkesinin cumhurbaşkanı, başbakanı ve liderleri ile

bir araya gelmekteyiz. Tunus'un ve Tunus'taki devrimin en büyük önderi olan

Gannuşi, bunu çok sık ve aleni, açık herkese söyler. Türklere olan bütün Mağrip

halkının sevgisinin ve saygısının aslında kökünde bu vardır. Endülüs'te

yaşananlar eğer yaşanmadıysa bu Türklerin gerçekten fedakarlıkları sayesinde

olmuştur. Dolayısıyla biz de bu anlamda Akdeniz ülkesiyiz. Bu nedenle Türkiye

geniş Akdeniz havzasında yer alan çok büyük bir coğrafyanın jeostratejik hafızası

ve DNA'sı ile medeniyet kimliğine sahip bir ülkedir. Bu miras bizim yumuşak

gücümüze güç katan en önemli unsurlardan da birisidir."

Gül, anlattığı tarihi gerçeklerden "Türkiye'nin emperyal rüyalar gördüğü"

değerlendirilmesi yapılmasını hiç arzu etmediğinin altını çizerek, "Modern

Türkiye, meşru milli çıkarlarının ötesinde herhangi bir gizli gündemi bulunan

ülkede asla olmamıştır. Tam tersine etrafındaki coğrafyaya barış, istikrar ve

refahı yaymak için çalışan bir ülke olmuşuzdur. Bu anlayışla ben Türkiye'nin

erdemli güç olmak yolunda ilerlemesi gerektiğini hep vurgulayagelmişimdir" diye

konuştu.

-"İnsani diplomasiyi konuşmak her ülkenin harcı değil"-

Büyükelçiler Konferansı'nın temasının "insani diplomasi" olarak

seçilmesinin de bu anlayışın bir tezahürü olduğunu vurgulayan Gül, "insani

diplomasi"yi kendine güvenen, belli bir güce erişmiş ve yumuşak gücün ne

olduğunu bilen ülkeler tarafından konuşulabileceğini vurguladı.

"Yoksa her ülkenin harcı değildir, insani diplomasi konularını konuşmak.

Tabii Türkiye olarak baktığımızda hakkımız var gerçekten. Özellikle son yıllarda

karşılık beklemeden insanlık adına Türkiye'nin yaptığı faaliyetler, çalışmalar,

bunlar hiç kimsenin gözünden de kaçmamaktadır" diyen Gül, Türkiye'nin donörler

kulübüne girdiğini, karşılık beklemeden yapılan harcamaların iki milyar doları

geçtiğini söyledi.

Suriye'den sığınanların, Türkiye'nin güvenilecek, sığınılacak liman olduğunu

bir kez daha gösterdiğini ifade eden Gül, 200 bine yakın Suriyelinin Türkiye'de

misafir edilmesinin insani diplomasi alanında Türkiye'yi dünya gündemine

oturttuğuna işaret etti.

Akdeniz havzasının merkezinde yer alan ülke olarak Türkiye'nin gelişmeleri

uzaktan seyretme lüksü bulunmadığının altını çizerek, diplomatların da fedakar

çalışmalarıyla bu tarihi dönüşümün istikrar, barış, demokrasi ve refaha tahvil

edilmesi için azami çaba gösterildiğini belirtti.

Cumhurbaşkanı Gül, şunları söyledi:

"Bölge halklarıyla ortak tarihimizle daha barışık, samimi ve herkesi

güçlendiren bir ilişki kurma fırsatını da elde ettik. Bu yönden önemli mesafeler

de katettik. Dönüşüm içinde bulunan ülkelere yönelik politikalarımızda dalgalar

durulduğunda, alevler söndüğünde, millet olarak nasıl bir sonuç elde edeceğimizi

hesaba katmak mecburiyetindeyiz. Eninde sonunda bu kargaşalar bitecek ama sonunda

elimizde ne kaldı; bu çok önemli. Zira halklarımıza karşı temel sorumluluğumuzun

ülkemizin milli menfaatlerini korumak ve ilerletmek olduğunu da unutmamalıyız.

İnsani değerler ve kardeşlik hukuku temelinde zor günlerinde yanında olduğumuz

halklara destek verirken ahlaki zemin üstünlüğümüzü asla yitirmemeliyiz.

Bölgemizde hiçbir halk ve toplumun Türkiye'nin iyi niyeti ve herkesi kucaklayan

politikaları konusunda yanlış intibalar edinmesine de izin vermemeliyiz."

-"İyi niyet aynı şekilde karşılık bulursa"-

Başta Kıbrıs olmak üzere Doğu Akdeniz'deki meşru çıkarların korunması

konusunda asla taviz vermemek gerektiğini vurgulayan Gül, "Bununla birlikte

Kıbrıs sorununu adil ve kalıcı bir siyasi çözüme kavuşturarak Doğu Akdeniz'de

Türkiye, Kıbrıs adası ve Yunanistan'ın oluşturacağı yeni bir istikrar ve refah

sütunu meydana getirmek vizyonumuzu hep canlı tutmalıyız. Turizmde olduğu gibi

Akdeniz'in faal ve potansiyel enerji kaynaklarının tüm kıyıdaş ülkelerin ve

kıtaların ortak refahına hizmet edecek şekilde yararlanılacağı adil bir işbirliği

iklimi oluşturmak için de gayret göstermeliyiz. Aslında gösterdiğimiz bu

gayretler bölgede bulunan diğer komşular tarafından da iyi şekilde algılanır ve

bu iyi niyet aynı şekilde karşılık bulursa eminim ki hepimiz bu işten kazançlı

çıkacağız" diye konuştu.

Akdeniz havzasındaki tarihi dönüşümün uzun vadede Ortadoğu, Kuzey Afrika ve

Doğu Akdeniz'in barışın nimetlerinden yararlanması gibi bir sonuç doğuracağına

işaret eden Gül, sözlerine şöyle devam etti:

"Böyle bir netice, çoğu komşularımızdan oluşan kritik bir bölgenin

normalleşmesi, istikrara kavuşması ve bölgede hakim olan çatışma kültürünün

yerine işbirliği ve entegrasyon anlayışının hakim olması demektir. Şüphesiz ki bu

durumun ülkemizin iç huzuruna ve refahına da katkısı muazzam olacaktır. Bu

nedenle Türkiye olarak tüm bu kargaşa içinde barışı planlamak ve barışa yatırım

yapmak için elimizden gelen çabayı göstermeliyiz.

Millet olarak her alandaki politikalarımızı konjonktürel şartların ve ani

heyecanların etkisinde kalmadan, 20-30 hatta 100 yıl sonrasını düşünerek

oluşturmalıyız. Türkiye'nin uzun vadeli hedeflerine ulaşmasına zemin hazırlayacak

ilerleme istikametini saptırmayacak tutarlı ve entegre politikaları hayata

geçirmeliyiz. Bu anlamda baktığımızda bunu bugün en iyi uygulayan ülkenin Çin

olduğunu hepimiz biliyoruz. Kendi istikametinden hiç şaşmadan, 1978 yılından beri

ana hedeflerini gerçekleştirmek için istikrarlı bir şekilde o hedefe yürüyor.

Onun dışında olup bitenlere kendisini çok kaptırmadan hedefini gerçekleştirmek

için uğraşıyor. Bizim de kendi büyük hedeflerimiz var. Bu büyük hedeflerimize

ulaşmak, ekonomik olarak kalkınmış ülkeler seviyesine gelmek, demokrasisini,

hukukunu çok daha derinleştirmek, evrensel, gelişmiş demokrasilerin

standartlarını ülkemizde uygulanır hale getirmek. Bu şüphesiz ki bizim en büyük

hedefimizdir. Bizim de bunu hiçbir zaman göz ardı etmeden politikalarımızı

geliştirmemiz ve uygulamamızın hayati derecede önemli olduğuna inanıyorum."

Önemli gördüğü konuları bu vesileyle büyükelçilerle paylaşmak istediğini

belirten Cumhurbaşkanı Gül, eşleri ve aileleriyle büyük fedakarlık içerisinde

görevlerini sürdüren büyükelçilere teşekkür etti.

-Dışişleri Bakanı Davutoğlu-

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Gül'ün

Dışişleri camiasını yakından tanıdığını belirterek, yemek için teşekkür etti.

Davutoğlu, Gül'ün kendisine yemeğin "Köşk'te verilen en geniş katılımlı

yemek" olduğu bilgisini verdiğini de aktararak, "Bu da bizim açımızdan

Dışişleri tarihine geçecek olan bir özelliktir"dedi.

Dışişleri ailesinin her gün genişlediğini, Türkiye'nin dış temsilcilik

sayısının 209'a, büyükelçiliğinin ise 124'e ulaştığını belirten Davutoğlu, bu

sayılarla dünyanın temsil kapasitesi bakımından dokuzuncu ülkesi konumuna

gelindiğinin, Dışişleri Bakanlığı'nın Cumhuriyetin 100. yılı için konulan dünyada

ilk on içerisinde olma hedefine ulaştığının altını çizdi.

Büyükelçiler Konferansı'nın dünyanın dört bir yanından gelen büyükelçilerin

katılımıyla "ortak akıl platformu", dış politika ve ulusal stratejiler

konusunda farklı kurumların katılımıyla "istişare platformu" oluşturduğuna

işaret eden Davutoğlu, konferansın uluslararası alanda da büyük ilgi gördüğünü

söyledi.

Konferansın, büyükelçilerin Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Recep Tayyip

Erdoğan'dan yüz yüze talimat alma konusunda bir fırsat olduğunu da belirten

Davutoğlu, "Gerek Ortadoğu'da gerek Avrupa'da büyük dönüşümlerin yaşandığı

süreçte, 2013 yılı sizin rehberliğinizde ve büyükelçilerimizin çalışmalarıyla

Türk diplomasisi için bir başarı yılı olacaktır diye ümit ediyoruz" dedi.

Muhabir: Eda Ünlü Özen-Yusuf Çelebi

Yayıncı: Selçuk Aval - ANKARA

Kaynak: AA / Güncel
title