5. Büyükelçiler Konferansı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, insani değerler ve kardeşlik hukuku temelinde zor günlerinde yanlarında olunan halklara destek verirken ahlaki zemin üstünlüğünün yitirilmemesi gerektiğini belirterek, "Bölgemizde hiçbir halk ve toplumun Türkiye'nin"...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, insani değerler ve
kardeşlik hukuku temelinde zor günlerinde yanlarında olunan halklara destek
verirken ahlaki zemin üstünlüğünün yitirilmemesi gerektiğini belirterek,
"Bölgemizde hiçbir halk ve toplumun Türkiye'nin iyi niyeti ve herkesi kucaklayan
politikaları konusunda yanlış intibalar edinmesine de izin vermemeliyiz" dedi.
Cumhurbaşkanı Gül, 5. Büyükelçiler Konferansı dolayısıyla Ankara'da bulunan
büyükelçilere Çankaya Köşkü'nde öğle yemeği verdi. Gül, yemeğe katılan
büyükelçileri Büyük Resepsiyon Salonu'nun girişinde Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu ile karşıladı.
Yemeğe konferans kapsamında Türkiye'de bulunan büyükelçilerin yanı sıra
Dışişleri Bakan Yardımcısı Naci Koru, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun
Sinirlioğlu, müsteşar yardımcıları ve bazı emekli büyükelçiler de katıldı.
Konuşmasına büyükelçilerle bir arada olmaktan duyduğu memnuniyeti dile
getirerek başlayan Gül, uzun yıllar ortak mesai harcadığı Dışişleri camiasıyla
bir araya gelmenin kendisi için özel bir anlamı olduğunu belirtti. Gül, 2013
yılının da tüm Türkiye'ye ve konuklarına iyilikler getirmesini diledi.
Türkiye'nin dış politikası hakkında yararlı bir beyin fırtınası zemini
oluşturacak konferansta enerjiden, ulaştırmaya kadar birçok konunun iyi bir
şekilde tahlil edildiğine vurgu yapan Gül, toplantının ikinci bölümünün İzmir'de
yapılacak olmasını da takdir ettiğini belirtti. Gül, "İzmir'i biraz öne
çıkartmamız gerekiyor. Birçok bakımdan Türkiye'nin en şirin şehri. Ayrıca önemli
uluslararası toplantılara da ev sahipliği yapmaya aday bir şehrimiz" dedi.
-"Avrupa'yı yakından izlemek gerekiyor"-
Dünyanın büyük bölümünün geçen yılı çeşitli krizlerle geçirdiğine dikkati
çeken Gül, diğer ülkelerle mukayese edildiğinde Türkiye'nin iyi durumda olduğunu
belirtti.
"Ama bu krizlerin büyük kısmı da yakın coğrafyamızda gerçekleşmekte.
Akdeniz'in iki yakasında halihazırda devam eden gelişmeler ve dönüşüm, dünya
siyasetinin önümüzdeki on yıllara damgasını vuracak niteliktedir" diyen
Cumhurbaşkanı Gül, ekonomik kriz yaşayan Avrupa ülkelerinin ve AB'nin halklarına
çok acılar çektirdiğini söyledi.
Krizlerin mutlaka sona ereceğini, krizlerden ders alan ülkelerin güçlü bir
şekilde yeniden yapılanacağını ifade eden Gül, Avrupa'da olup bitenlerin yakından
takip edilmesi gerektiğinin altını çizdi. "AB'nin yeni bir dönüşüm yaşayacağı
artık kaçınılmaz, bunu çok iyi bilmemiz ve gelecekte kendi yerimizi ona göre
tespit etmemiz açısından da olup bitenleri iyi izlememiz gerekmekte" diyen Gül,
Avrupa'nın bu durumu kısa sürede atlaması temennisinde bulundu.
Akdeniz'in güneyinde ve doğusunda kalan coğrafyada yerleşik düzenin büyük
ölçüde çöktüğünü ve yepyeni bir siyasi ve ekonomik tablonun ortaya çıktığını
söyleyen Gül, sözlerine şöyle devam etti:
"Arap uyanışıyla Akdeniz havzası yeniden dünya siyasetinin merkezine adeta
oturmuştur. Eski dünyanın tamamını oluşturan Afrika ve Avrasya kıtalarının
ortasında yer alması hasebiyle 'Orta Deniz' diye adlandırılan Akdeniz, tarih
boyunca çok sayıda medeniyetin beşiği oldu. Çok kültürlülüğün hüküm sürdüğü
imparatorlukların çoğu bu havzada kurulmuştur. Dinler ve kültürler arası
çatışmanın da uyumun da en çarpıcı örnekleri yine Akdeniz çevresinde
gerçekleşmiştir. Bu itibarla Akdeniz'in tarihini bilmeden, dünya tarihi tabii ki
çok eksik kalmaktadır. Arap uyanışıyla birlikte son iki yüz yıldır görkemli
geçmişinden koparılan halklar yeniden tarih sahnesindeki yerini almaya
başlamışlardır. Orta Çağ'da Avrupa'nın karanlığını aydınlatan güneş yükseldiği
toprakları yeniden aydınlatmaya yine ısıtmaya da başlamıştır, başka bir anlamda.
Bu nedenle halihazırda Arap uyanışının yaşandığı ülkelerdeki sıkıntı ve
çalkantılar, bu büyük tarihi resmi görmemize mani olmamalıdır."
Gül, gerçekçi olunmasının da önemine değinerek, "Belli ki bu çalkantılar
uzun sürecek, denizlerin bir anda durulması nasıl mümkün değilse, bunlar da bir
maliyet çıkartacaktır ülkelere. Ama eninde sonunda bütün bu gelişmelerin iyi
netice vereceğini ümit ediyoruz" ifadesini kullandı.
-"Mağrip, Balkanlar ve Anadolu, Endülüs'ün akıbetine uğramamıştır"-
Akdeniz'in üç kıtanın kesişme noktası olması gibi Anadolu'nun da bu geniş
coğrafyanın adeta dolaşım ve sinir sistemini oluşturduğunu belirten Gül, şunları
kaydetti:
"Dolayısıyla Türkiye'nin Akdeniz havzasında en fazla ve çeşitli
medeniyetlere ev sahipliği yapan ülke olması tesadüfi değildir. İstanbul gibi üç
cihanşümul imparatorluğa başkentlik yapmış bir şehre sahibiz. Yüzyıllar boyunca
Akdeniz'in dalgaları ile jeostratejik tahayyülleri şekillenmiş bir milletiz.
Ecdadımızın yüz yıllarca Akdeniz'de süren hakimiyeti ve mücadelesi sayesinde
bugün Mağrip, Balkanlar ve Anadolu, Endülüs'ün akıbetine uğramamıştır. Bunu en
iyi Mağrip ülkeleri bilmektedir. Bu süre içerisinde sizin yakından takip
ettiğiniz gibi birçok Mağrip ülkesinin cumhurbaşkanı, başbakanı ve liderleri ile
bir araya gelmekteyiz. Tunus'un ve Tunus'taki devrimin en büyük önderi olan
Gannuşi, bunu çok sık ve aleni, açık herkese söyler. Türklere olan bütün Mağrip
halkının sevgisinin ve saygısının aslında kökünde bu vardır. Endülüs'te
yaşananlar eğer yaşanmadıysa bu Türklerin gerçekten fedakarlıkları sayesinde
olmuştur. Dolayısıyla biz de bu anlamda Akdeniz ülkesiyiz. Bu nedenle Türkiye
geniş Akdeniz havzasında yer alan çok büyük bir coğrafyanın jeostratejik hafızası
ve DNA'sı ile medeniyet kimliğine sahip bir ülkedir. Bu miras bizim yumuşak
gücümüze güç katan en önemli unsurlardan da birisidir."
Gül, anlattığı tarihi gerçeklerden "Türkiye'nin emperyal rüyalar gördüğü"
değerlendirilmesi yapılmasını hiç arzu etmediğinin altını çizerek, "Modern
Türkiye, meşru milli çıkarlarının ötesinde herhangi bir gizli gündemi bulunan
ülkede asla olmamıştır. Tam tersine etrafındaki coğrafyaya barış, istikrar ve
refahı yaymak için çalışan bir ülke olmuşuzdur. Bu anlayışla ben Türkiye'nin
erdemli güç olmak yolunda ilerlemesi gerektiğini hep vurgulayagelmişimdir" diye
konuştu.
-"İnsani diplomasiyi konuşmak her ülkenin harcı değil"-
Büyükelçiler Konferansı'nın temasının "insani diplomasi" olarak
seçilmesinin de bu anlayışın bir tezahürü olduğunu vurgulayan Gül, "insani
diplomasi"yi kendine güvenen, belli bir güce erişmiş ve yumuşak gücün ne
olduğunu bilen ülkeler tarafından konuşulabileceğini vurguladı.
"Yoksa her ülkenin harcı değildir, insani diplomasi konularını konuşmak.
Tabii Türkiye olarak baktığımızda hakkımız var gerçekten. Özellikle son yıllarda
karşılık beklemeden insanlık adına Türkiye'nin yaptığı faaliyetler, çalışmalar,
bunlar hiç kimsenin gözünden de kaçmamaktadır" diyen Gül, Türkiye'nin donörler
kulübüne girdiğini, karşılık beklemeden yapılan harcamaların iki milyar doları
geçtiğini söyledi.
Suriye'den sığınanların, Türkiye'nin güvenilecek, sığınılacak liman olduğunu
bir kez daha gösterdiğini ifade eden Gül, 200 bine yakın Suriyelinin Türkiye'de
misafir edilmesinin insani diplomasi alanında Türkiye'yi dünya gündemine
oturttuğuna işaret etti.
Akdeniz havzasının merkezinde yer alan ülke olarak Türkiye'nin gelişmeleri
uzaktan seyretme lüksü bulunmadığının altını çizerek, diplomatların da fedakar
çalışmalarıyla bu tarihi dönüşümün istikrar, barış, demokrasi ve refaha tahvil
edilmesi için azami çaba gösterildiğini belirtti.
Cumhurbaşkanı Gül, şunları söyledi:
"Bölge halklarıyla ortak tarihimizle daha barışık, samimi ve herkesi
güçlendiren bir ilişki kurma fırsatını da elde ettik. Bu yönden önemli mesafeler
de katettik. Dönüşüm içinde bulunan ülkelere yönelik politikalarımızda dalgalar
durulduğunda, alevler söndüğünde, millet olarak nasıl bir sonuç elde edeceğimizi
hesaba katmak mecburiyetindeyiz. Eninde sonunda bu kargaşalar bitecek ama sonunda
elimizde ne kaldı; bu çok önemli. Zira halklarımıza karşı temel sorumluluğumuzun
ülkemizin milli menfaatlerini korumak ve ilerletmek olduğunu da unutmamalıyız.
İnsani değerler ve kardeşlik hukuku temelinde zor günlerinde yanında olduğumuz
halklara destek verirken ahlaki zemin üstünlüğümüzü asla yitirmemeliyiz.
Bölgemizde hiçbir halk ve toplumun Türkiye'nin iyi niyeti ve herkesi kucaklayan
politikaları konusunda yanlış intibalar edinmesine de izin vermemeliyiz."
-"İyi niyet aynı şekilde karşılık bulursa"-
Başta Kıbrıs olmak üzere Doğu Akdeniz'deki meşru çıkarların korunması
konusunda asla taviz vermemek gerektiğini vurgulayan Gül, "Bununla birlikte
Kıbrıs sorununu adil ve kalıcı bir siyasi çözüme kavuşturarak Doğu Akdeniz'de
Türkiye, Kıbrıs adası ve Yunanistan'ın oluşturacağı yeni bir istikrar ve refah
sütunu meydana getirmek vizyonumuzu hep canlı tutmalıyız. Turizmde olduğu gibi
Akdeniz'in faal ve potansiyel enerji kaynaklarının tüm kıyıdaş ülkelerin ve
kıtaların ortak refahına hizmet edecek şekilde yararlanılacağı adil bir işbirliği
iklimi oluşturmak için de gayret göstermeliyiz. Aslında gösterdiğimiz bu
gayretler bölgede bulunan diğer komşular tarafından da iyi şekilde algılanır ve
bu iyi niyet aynı şekilde karşılık bulursa eminim ki hepimiz bu işten kazançlı
çıkacağız" diye konuştu.
Akdeniz havzasındaki tarihi dönüşümün uzun vadede Ortadoğu, Kuzey Afrika ve
Doğu Akdeniz'in barışın nimetlerinden yararlanması gibi bir sonuç doğuracağına
işaret eden Gül, sözlerine şöyle devam etti:
"Böyle bir netice, çoğu komşularımızdan oluşan kritik bir bölgenin
normalleşmesi, istikrara kavuşması ve bölgede hakim olan çatışma kültürünün
yerine işbirliği ve entegrasyon anlayışının hakim olması demektir. Şüphesiz ki bu
durumun ülkemizin iç huzuruna ve refahına da katkısı muazzam olacaktır. Bu
nedenle Türkiye olarak tüm bu kargaşa içinde barışı planlamak ve barışa yatırım
yapmak için elimizden gelen çabayı göstermeliyiz.
Millet olarak her alandaki politikalarımızı konjonktürel şartların ve ani
heyecanların etkisinde kalmadan, 20-30 hatta 100 yıl sonrasını düşünerek
oluşturmalıyız. Türkiye'nin uzun vadeli hedeflerine ulaşmasına zemin hazırlayacak
ilerleme istikametini saptırmayacak tutarlı ve entegre politikaları hayata
geçirmeliyiz. Bu anlamda baktığımızda bunu bugün en iyi uygulayan ülkenin Çin
olduğunu hepimiz biliyoruz. Kendi istikametinden hiç şaşmadan, 1978 yılından beri
ana hedeflerini gerçekleştirmek için istikrarlı bir şekilde o hedefe yürüyor.
Onun dışında olup bitenlere kendisini çok kaptırmadan hedefini gerçekleştirmek
için uğraşıyor. Bizim de kendi büyük hedeflerimiz var. Bu büyük hedeflerimize
ulaşmak, ekonomik olarak kalkınmış ülkeler seviyesine gelmek, demokrasisini,
hukukunu çok daha derinleştirmek, evrensel, gelişmiş demokrasilerin
standartlarını ülkemizde uygulanır hale getirmek. Bu şüphesiz ki bizim en büyük
hedefimizdir. Bizim de bunu hiçbir zaman göz ardı etmeden politikalarımızı
geliştirmemiz ve uygulamamızın hayati derecede önemli olduğuna inanıyorum."
Önemli gördüğü konuları bu vesileyle büyükelçilerle paylaşmak istediğini
belirten Cumhurbaşkanı Gül, eşleri ve aileleriyle büyük fedakarlık içerisinde
görevlerini sürdüren büyükelçilere teşekkür etti.
-Dışişleri Bakanı Davutoğlu-
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Gül'ün
Dışişleri camiasını yakından tanıdığını belirterek, yemek için teşekkür etti.
Davutoğlu, Gül'ün kendisine yemeğin "Köşk'te verilen en geniş katılımlı
yemek" olduğu bilgisini verdiğini de aktararak, "Bu da bizim açımızdan
Dışişleri tarihine geçecek olan bir özelliktir"dedi.
Dışişleri ailesinin her gün genişlediğini, Türkiye'nin dış temsilcilik
sayısının 209'a, büyükelçiliğinin ise 124'e ulaştığını belirten Davutoğlu, bu
sayılarla dünyanın temsil kapasitesi bakımından dokuzuncu ülkesi konumuna
gelindiğinin, Dışişleri Bakanlığı'nın Cumhuriyetin 100. yılı için konulan dünyada
ilk on içerisinde olma hedefine ulaştığının altını çizdi.
Büyükelçiler Konferansı'nın dünyanın dört bir yanından gelen büyükelçilerin
katılımıyla "ortak akıl platformu", dış politika ve ulusal stratejiler
konusunda farklı kurumların katılımıyla "istişare platformu" oluşturduğuna
işaret eden Davutoğlu, konferansın uluslararası alanda da büyük ilgi gördüğünü
söyledi.
Konferansın, büyükelçilerin Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan'dan yüz yüze talimat alma konusunda bir fırsat olduğunu da belirten
Davutoğlu, "Gerek Ortadoğu'da gerek Avrupa'da büyük dönüşümlerin yaşandığı
süreçte, 2013 yılı sizin rehberliğinizde ve büyükelçilerimizin çalışmalarıyla
Türk diplomasisi için bir başarı yılı olacaktır diye ümit ediyoruz" dedi.
Muhabir: Eda Ünlü Özen-Yusuf Çelebi
Yayıncı: Selçuk Aval - ANKARA